BIY AD

28 Eylül 2009 Pazartesi

Wild Card Piyangosu Aralık'ta..

Ülkemizde düzenlenecek olan 2010 Dünya Şampiyonası’na katılacak 20 takım belli olurken, wild card ile şampiyonaya katılacak son 4 takım ise Aralık ayında belirlenecek..

Polonya’da gerçekleştirilen ve İspanya’nın şampiyonluğu ile noktalanan Avrupa Şampiyonası sonrasında gelecek yıl Türkiye’de düzenlenecek olan Dünya Şampiyonası’na katılacak 24 ülkeden 20’si belli oldu. Diğer 4 ülke ise 12-13 Aralık 2009 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenecek olan FIBA Dünya Merkez Yönetim Kurulu toplantısında belirlenecek. Wild card alarak şampiyonaya katılacak olan ülkeler belirlendikten ve açıklandıktan sonra 15 Aralık'ta 24 ülkenin federasyon temsilcilerinin katılacağı kura çekimi yapılacak. İstanbul'daki kura çekimi organizasyonun ardından ise 24 takımın mücadele edeceği gruplar ve Dünya Şampiyonası’nın maç programı belli olacak.

FIBA, 4 wild cardın sahibini belirlerken, bir kıtadan en fazla 3 ülkeye bu hakkı tanıyabilecek. Alternatifleri değerlendirdikten sonra dört kıtadan birer ülkeye wild card verebileceği gibi, FIBA’nın 2+2 yada 2+1+1 gibi dağılımlar içinde de wild card hakkını ülkelere verme olasılığı bulunuyor. Bu arada geçtiğimiz Avrupa Şampiyonasında eksik kadroları ile mücadele ederek hedeflerden uzak kalan iki önemli basketbol ekolü; Rusya ve Litvanya'nın Wild Card'a en yakın ülkeler olduğu da biliniyor. Özelliklede ünlü NBA yıldızı Andrei Kirilenko'nun; Rusya'ya Wild Card verilmesi halinde Dünya Şampiyonası'nda Rusya kadrosunda yer alacağını açıklamasının ardından Rusya'nın Wild Card şansının bir hayli arttığı da hiç kuşkusuz..

2010 Dünya Şampiyonası’na katılma hakkını elde eden 20 ülke şu şekilde;
Ev Sahibi: Türkiye
Olimpiyat Şampiyonu: ABD
Avrupa Kıtası: İspanya, Sırbistan, Yunanistan, Slovenya, Hırvatistan ve Fransa
Amerika Kıtası: Brezilya (Şampiyon), Porto Riko (2.), Arjantin (3.) ve Kanada
Asya Kıtası: İran (Şampiyon), Çin (2.) ve Ürdün (3.)
Afrika Kıtası: Angola (Şampiyon), Fildişi Sahili (2.) ve Tunus (3.)
Okyanusya Kıtası: Yeni Zelanda (Şampiyon) ve Avustralya

27 Eylül 2009 Pazar

Kerem Gönlüm ve Kambala


Hayret ki hayret! Başta en büyük Fenerbahçe amigosu, sözüm ona yorumcu Selçuk Yula diyor ki; "Efes'in kazandığı şampiyonluk da, kupa da çakmadır. Kerem Gönlüm dopingli çıkmıştır da, başkalarının olduğu sanki garanti gibi... Neden medya buna gereken tepkiyi göstermiyor..."

Hemen ardından veya Selçuk Yula'dan az önce Aziz Yıldırım da, "Bayram geçsin, bu doping işiyle iyiden iyiye, yakından uğrayacağım" diye sallıyor.

Antu.Com durur mu? Onlar da başkanlarının ve amigo yazarlarına, vakayı adiye olarak, takılıp sitede yangına katılıyorlar.

Eeee, arkasındaki pisliğe bakmayıp sallayanının sonu ne olur bilir misiniz? Bilirsiniz bilirsiniz de, işinize gelmez.

Şimdi Selçuk Yula, Aziz Yıldırım ve ne kadar antu. com'cu varsa hepsine bir soru soracağım... Acaba 13 Aralık 2006 tarihinde, Euro Lig maçında, Yunanistan'ın Aris takımıyla karşılaşan Fenerbahçe basketbol takımında doping yapmış oyuncu var mıydı? Varsa, bu kimdi?

Şayet varsa, sizin o sezon kazandığınız ne kadar maç varsa, sizin mantığınızla o oyuncu oynarken veya şüpheli olabilecek ne kadar oyuncu varsa, hepsi acaba dopingli oyuncularla mı kazanılmıştı? Sizin, 2006-2007 sezonunda ulaştığınız şampiyonluk dopingli oyuncu oynattığınız için Çakma mıdır, değil midir?

Şimdi siz buna cevap verecek ne bilgiye, ne de yüreğe sahipsinizdir. O halde ben cevap vereyim... Aziz Bey, Selçuk Bey, Antu.Com.cular; Sizin uzun yıllar sonra 2006-2007 sezonunda elde ettiğiniz Türkiye Basketbol Şampiyonluğu, 13 Aralık 2006 tarihinde Euro Lig'de oynanan Aris maçında dopingli çıkıp, iki sene ceza alan Kaspars Kambala nedeniyle, sizin deyiminizle "Çakmadır."

Bu nedenle Efes ‘in şampiyonluğuna leke sürmek, bu açıdan hiç mi hakkınız değildir. Siz önce kendi arkanıza bakacak, sonra başkalarının başarısına gölge düşürmeye uğraşacaksınız. Tabii arkanız temiz ise... Şöyle bir düşündüm. Daha doğrusu sizin kafanızla düşündüm. O sezon şampiyon olan takımınızda acaba Kambala'nın dışında da dopingli oyuncu var mıydı? Öyle ya bu iş kurayla iki oyuncu üzerinden belirleniyor... Pislik atmak bu kadar kolay mı?

Ne dersiniz?

Bırakın safsatayı, onun bunun dolmuşuna gelmeyi... Kime mi sesleniyorum? Tabii ki Fenerbahçe yönetimine... Öyle ya Dünya Kulübü değil misiniz?
Kemal BELGİN- Medyaspor

26 Eylül 2009 Cumartesi

Kaya'dan Haklı Serzeniş..

Avrupa Basketbol Şampiyonasında eksikliği en fazla hissedilen oyunculardan biri olan Kaya Peker, Sabah Gazetesine önemli açıklamalar yaptı. Kerem Gönlüm'ün doping olayı, Cevher Özer'in sakatlığı nedeniyle şampiyonada power forvet pozisyonunda tüm yük Ersan'a kalmış ve o da zamanla sakatlık ve yorgunluk nedeniyle düşüşe geçmişti. Bu eksiklere rağmen coach Tanjevic yine Kaya'yı milli takıma davet etmeyip, üst düzey maç tecrübesi çok az olan Barış Hersek'i milli formaya uygun görmüştü.. 2007'de İspanya'daki Avrupa Şampiyonası'ndan sonra Bogdan Tanjevic'i eleştiren ve bir daha milli kadroya alınmayan Kaya Peker ise duygularını şöyle anlatmış;

Tanjevic'i eleştirdiğin için mi milli değildin?
Sözlerim hiç bir şekilde kimseyi yaralamak için değildi. Sadece milli takımın daha iyi yerlere gelmesini istemiştim. Ayrılığın gerçek nedeni buysa da üzgünüm bu duruma geldiği için. Ama inşallah bu değildir. Çünkü neden milli takıma alınmadığımı ben de bilmiyorum.
Polonya'da yine 8'incilikten öte çıkamadık.İyi başladığımız bir turnuvayı kötü bitirdik ve sonuçta da başarısız gözüküyor milli takım ne yazık ki. Değerlendirmeler yapılırken de kimse sekizinciliği başarı olarak kabul etmiyor ve etmemek de gerekir. Hele böylesi diğer takımların bir çok eksiğinin olduğu bir turnuvada ilk üçün içinde olmalıydık diye düşünüyorum.

Orada olmayı istedin mi?
Dışarda kalmak ve onları televizyondan izlemek çok zordu. Yüreğim yandı diyebilirim. Buradan konuşmakla olmaz bu işler ama Polonya'da olup milli takım için herşeyimi vermek isterdim.

Polonya'ya kimler gitmeliydi?
Ben bu tartışmaya girmek istemiyorum çünkü konuşunca kötü şeyler oluyor.

Ya Mehmet Okur?
Mehmet Okur büyük bir değer Türkiye için. Her şartta milli takımda olmalı. Onun gibisi Avrupa'da bile sayılı. Bizi sokakta görenler de soruyor. Niye Memo yok diyorlar. Bunların cevaplarını biz de bilemiyoruz.

2010 için hedefimiz ne olmalı?
Altı senedir herşeyimizi Dünya Şampiyonası'ne bağladık. Evimizde alınacak başarısız bir sonuç Türk basketboluna büyük yaralar açar. Hedefimiz de mutlaka madalya olmalı. Seyircimizin de desteğiyle en azından yarı final oynamalı ve adımızı duyurmalıyız. Bu şans 20-30 yılda bir gelir. Ben de, eğer milli takımda olmazsam, elime bayrağı alıp tribüne çıkacağım.

F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın doping ile ilgili iddialarını nasıl karşıladın?
Sayın Aziz Yıldırım'a cevap vermek bana düşmez. Ben kendi açımdan olayı şöyle değerlendiriyorum. Ben uzun yıllardır üst düzeyde basketbol oynuyorum. Her sene defalarca Avrupa Ligi'nde, Türkiye'de doping kontroluna giriyoruz. Bugüne kadar böyle bir şey çıkmadı çok şükür ama bu konu çok hassas. Herkes dikkatli olmalı. Çünkü her sezon değişen bir sürü madde var. Ayrıca kimse de bilerek doping yapıp bütün kariyerini çöpe atacak kadar aptal değildir..

24 Eylül 2009 Perşembe

Türk Telekom International Cup 2 Başlıyor..



Kayseri Kadir Has Spor Salonunda, 25-27 Eylül 2009 tarihleri arasında düzenlenecek olan Türk Telekom International Cup 2 için geri sayım başladı. Türk Telekom, Beşiktaş Cola Turka, Mersin Büyükşehir Belediye ve Lokomotive Rostov takımlarının katılacağı turnuva, 3 gün boyunca oynanacak maçlarla tek devreli lig usulüne göre yapılacak..

Turnuva programı ise şu şekilde;

25 Eylül 2009

17:00 Türk Telekom - Mersin B.Ş.B

19:00 Beşiktaş Cola Turka - Lokomotive Rostov

26 Eylül 2009

15:00 Mersin B.Ş.B - Beşiktaş Cola Turka

17:00 Türk Telekom - Lokomotive Rostov

27 Eylül 2009

14:00 Mersin B.Ş.B - Lokomotive Rostov

16:00 Türk Telekom - Beşiktaş Cola Turka

Turnuvanın biletlerinin ise bitmek üzere olduğu açıklandı. 5 TL’den Ticket Türk ve salon gişelerinden satılan biletler için üniversite ve liselerden de yoğun talep olunca, ilgililer ayırdıkları kontenjanları da maç günü satışa sunma karara aldı. Bu arada Türk Telekom International Cup 2 Basketbol Turnuvası için, 25 Eylül 2009 Cuma günü Kayseri City One Hotel’de saat 11.30’da basın toplantısı düzenlenecek. Turnuvaya katılan Lokomotive Rostov, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Beşiktaş Cola Turka ve Türk Telekomspor takımlarının antrenör, sporcu temsilcileri ile yöneticilerini, soruları yanıtlayacak ve bilgi verecekler..

Murat Özyer'den Durum Değerlendirmesi

Türk Telekom Baş Antrenörü Murat Özyer, kulübün resmi internet sitesine takımın Bolu ve İtalya kamplarınıda kapsayan bir değerlendirme yaptı. Yeni sezon hazırlıkları döneminde özellikle oyun kurucu bölgesinde sakatlıklar yüzünden sıkıntılar yaşadıklarını vurgulayan tecrübeli coach, yinede gidişattan memnun olduğunun da altını çizdi. Özyer ile yapılan söyleşi şöyle;

- Bolu kampından hemen sonra hazırlık döneminizin 2.etabı olarak adlandırdığınız İtalya kampı programınız nasıldı?
Bolu’daki 8 günlük kamptan sonra İtalya’ya gittik.Tutku, Mallet ve Soner yani üç oyun kurucumuzun da sakat olması sebebi ile Bolu’daki Banvit, İtalya kampının başındaki Air Avelino ve Siena maçlarını da iptal etmek zorunda kaldık. Bormio ‘da 3, daha sonra geçtiğimiz Biella ‘da ise 2 maç yaptık ve Ankara’ya döndük. İtalya kampımız sırasında kondisyon, teknik ve taktik idmanlarımızı da sürdürdük.

- İtalya’da geçirdiğiniz 14 günde bu kamp için koyduğunuz hedefler nelerdi ve ne kadarını gerçekleştirebildiniz?
İkinci etap çalışmalarıyla ulaşmayı planladığımız önemli hedeflerimiz vardı. Bunları şöyle sıralayabilirim; takım karakteri, sosyal uyum, kondisyon ve oyun sistemimizin temellerini atmak. Biz teknik ekip olarak takım karakterimize her şeyden çok önem veriyoruz. Çünkü Nisan-Mayıs-Haziran aylarında bize en çok lazım olacak şey bu! Takımdaki oyuncularımızın kazanmayı arzulamaları ve pozitif yapıya sahip olmaları bu konuda takımca ilerlememize hız katıyor. Sosyal uyumumuz da buna paralel olarak ilerliyor.
Kondisyon ve oyun sistemimize gelince; sakatlıkları olan Tutku ve Soner‘in, Milli Takım çalışmalarından dolayı takıma yeni katılan Andre Owens’ın ve Polonya’daki Avrupa Şampiyonası'ndan yeni dönen Bekir ‘in bizim bu konularda ki hızımızı azalttı. Kayseri’de oynayacağımız turnuva sonrası antrenman ağırlıklı bir döneme gireceğiz. Bu periyotta Tutku hariç tüm oyuncularımızın olması bize hız kazandıracaktır. Unutmadan Türk Telekom’un alt yapı organizasyonuna verdiği değer ve emeğin bir ürünü olan Genç Telekom’da aldığımız Pertev sakat kısaların yokluğunda verdiğimiz dakikaları her geçen gün daha iyi değerlendiriyor. Bu da İtalya kampının önemli artılarından biri oldu.

- Saydığınız oyuncular takımınız için önemli isimler, bu oyuncuların sakatlıkları konusunda özel önlemler düşünüyor musunuz?
Öncelikle sporda sakatlıkların çok normal olduğunu kabul eden bir teknik adamım; yeter ki oyuncu camdan olup devamlı kırılmasın! Ayrıca profesyonel bir oyuncunun kendi vücudunu tanıması ve sakatlık önleyici çalışmaları ölü sezonda mutlaka yapması gerektiğine de inanıyorum. Türk Telekom basketbol takımı olarak sağlık ekibimizin iyi ve çalışkan olduğunu söylemem lazım. Dr.Özgür Bülbül, Serkan Usgu (Fizyoterapist) ve Gültekin İpek (Masör) oyuncularımızı en kısa zamanda, en sağlıklı şekilde yetiştirmeğe çalışıyorlar. İtalya’da 8 gün boyunca İngiltere’de yaşayan ve uzman fizyoterapist olan Nevzat Yüksel de bu konularda bize yardım etti. Umarım sezona tam kadro sağlıklı bir şekilde başlarız ve öyle bitiririz.

- Biraz da bu hafta sonu katılacağınız Kayseri’deki Türk Telekom International Cup-2 ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Bildiğiniz gibi 2010 Dünya Şampiyonası organizasyonun bir ayağı Kayseri’de oynanacak, dolayısıyla o aylarda Dünya basketbolunun kalbinin atacağı şehirlerden olacak. Yönetimimiz de hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak kısa bir sürede iyi bir turnuva düzenleyerek bu dönem için bir destek vermek istedi. Beşiktaş Cola Turka ve Türk Telekom’un Eurocup’ta mücadele edecek olması, L.Rostov ‘un Eurochallenge Cup’ta bulunması ve bu sezon da iyi oyunculardan çok iddialı bir takım kurarak lige damgasını vurmağa hazırlanan Mersin Büyükşehir‘in katılımı, turnuvanın reytingini artıracaktır. Kayseri halkının da turnuvaya seyirci olarak desteklemesi ile 3 gün boyunca Kayseri şehri basketbolun tadını çıkaracaktır diye düşünüyorum.

BANVİT-TÜBAD Turnuvası 5. Kez..

Bu yıl 5. kez düzenlenecek olan Banvit-Tübad turnuvası; 30 Eylül - 3 Ekim 2009 tarihleri arasında, Balıkesir`in Bandırma ilçesinde yapılacak. Bandırma Kara Ali Acar Spor Salonunda gerçekleştirilecek turnuvaya bu sene 7 ekip katılıyor.

İki grup halinde ve tek devreli lig usulüne göre yapılacak turnuvada (A) Grubu'nda; Efes Pilsen, Galatasaray Cafe Crown ve Union Olimpija (Slovenya) ekipleri yer alırken, (B) Grubu'nda ise; Banvitspor, Beşiktaş Cola Turka, Panellinios (Yunanistan) ve Kızılyıldız (Sırbistan) takımları yer alacak.. A Grubunda yer alacağı açıklanan İtalyan ekibi Teramo ise sakat oyuncularının çokluğunu nedeniyle son anda turnuvaya katılmama kararı aldı..

Geçtiğimiz yıl 4. kez yapılan turnuvanın finalinde Rusya'nın Triumph Moskova ekibi, Antalya Büyükşehir Belediye'yi 74-54 yenerek şampiyonluğa ulaşmıştı..

23 Eylül 2009 Çarşamba

Yine Kepez, Yine Transfer..

Yeni sezon öncesi transferin en hareketli takımı olan Kepez Belediye, son olarak ABD'li forvet/guard Shan Donte Foster ile anlaşma imzaladı. 23 yaşındaki ve 1.98 boyundaki genç oyuncu geçtiğimiz sezonu İtalya Ligi takımlarından Eldo Caserta'da tamamlamıştı..

Yine Kepez kadrosunda yer alan Alex Gordon gibi bir Vanderbilt Üniversitesi mezunu olan Foster son senesinde; 20.3 sayı, 4.9 ribaund, 1.1 top çalma ortalamaları yakalamıştı. "Sugar Shan" lakaplı skorer oyuncu, Mississippi State Bulldogs karşısında attığı 42 sayıyla da büyük sükse yaratırken, Vanderbilt Üniversitesi tarihinin en skorer oyuncusu olmayı da başarmıştı..

2008 yılında Dallas Mavericks tarafından 51. sırada draft edilen fakat NBA'de forma giyemeden Eldo Caserta'ya transfer olan genç oyuncu, geçtiğimiz sezon İtalya Liginde forma giydiği 30 maçta; 29.4 dakika, 10.4 sayı (2s: %48.1, 3s: %35.8, SA: %80.5), 2.9 ribaund, 0.9 asist, 1.6 top çalma, 0.2 blok ortalamaları tutturmuştu..

Efes Pilsen'den Yıldırım'a Sert Yanıt..

Efes Pilsen Kulübü, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın medyaya yansıyan demeçlerine yayınladığı bir basın bülteni ile cevap verdi. Aziz Yıldırım geçtiğimiz günlerde bazı gazetecilere; "Medya Efes’e bu konuda torpil yapıyor. Bu olay bir Fenerli oyuncuda çıksaydı, dünyada bizim peşimizi bırakmazlardı. Yerden yere vururlardı. Bu doping olayı çıksın ortaya. Bakalım başka kimlere verilmiş o ilaç? Bana gelen iddialara göre de o maçta takımın çoğunda doping var. Bu nedenle mutlaka araştırılmalı.. " şeklinde açıklamalar yaptığı söylenmişti..
Efes Pilsen Kulübü tarafından kulüp bünyesinde bulunan bütün oyuncularının yıllardır hem Avrupa Ligi, hem de Türkiye ligi maçlarında defalarca doping testlerine tabi tutulduğu vurgulanan açıklamada; ''Kerem Gönlüm ile ilgili hukuki süreç devam ederken ve henüz Disiplin Kurulu'nca herhangi bir karar verilmemişken, oyuncularımız ve kulübümüz hakkında iftira boyutuna ulaşan iddia ve açıklamaları hayretle ve üzüntüyle izlemekteyiz. Bilindiği gibi yapılan doping kontrollerinin sonuçları Basketbol Federasyonu'na gelmektedir. Söz konusu maçın sonrasında diğer bir sporcumuz Mario Kasun'dan da örnek alınmış ve test sonucu 'Negatif' çıkmıştır. Kaldı ki uzmanlar 'Cathine' olarak adlandırılan sakıncalı maddenin performans artırıcı doping amacıyla kullanılan bir madde olmadığını ifade etmektedirler.'' denildi.

Açıklamada ayrıca; ''Bir oyuncumuzda rastlanan sakıncalı maddeden hareketle bütün oyuncularımızı ve kulübümüzü karalamaya çalışmak fanatizmden kaynaklanan iftiradan başka bir şey değildir. Bu çabaları 'Çamur at izi kalsın' yaklaşımının tipik bir örneği olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca Kerem Gönlüm'ün bilerek ve isteyerek sakıncalı bir madde aldığı kanaatinde değiliz. Kulübümüzün yanı sıra milli takımımız için de önemli bir oyuncu olan ve son Avrupa Şampiyonası'nda eksikliğinin hissedildiği açıkça dile getirilen Kerem Gönlüm'ü basketbola tekrar kazandırmak için elimizden geleni yapıyor ve kendisini tüm gücümüzle destekliyoruz. Spor camiasında görev ve sorumluluk taşıyan herkesi sorumluluklarının bilincinde davranmaya davet ediyor, bu karalama kampanyasını yürütenler hakkında yasal haklarımızı saklı tuttuğumuzu kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.'' ifadeleri yer aldı..

22 Eylül 2009 Salı

EuroBasket 2009'un Ardından..

İspanya'nın finalde genç Sırbistan'ı 85-63 ile geçerek şampiyonluğa ulaştığı EuroBasket 2009'un ardından; ödüller ve istatistikler üzerinde biraz duralım istedim bu yazımda..

MVP ödülü, İspanya'nın şampiyonluğunda büyük pay sahibi olan ve bu ödülü fazlasıyla hak ettiğini düşündüğüm Pau Gasol'e verildi. Yıldız oyuncu turnuvayı; 18.7 sayı, 8.3 ribaund, 1.2 asist ve 2.2 blok ortalamaları ile tamamladı. Pau, aldığı MVP ödülünün yanısıra bu istatistikler ile turnuvanın Sayı ve Blok Krallığı ünvanlarınıda kazanmayı başardı..
Turnuvanın en iyi beşi ise; Rudy Fernandez (İspanya), Erazem Lorbek (Slovenya), Vasileios Spanoulis(Yunanistan), Pau Gasol (İspanya) ve Milos Teodosic (Sırbistan) olarak belirlendi. Turnuvada ayrıca; En iyi Oyun Kurucu Vasileios Spanoulis (Yunanistan), En iyi forvet Erazem Lorbek (Slovenya), En İyi pivot Pau Gasol (İspanya) ve En iyi coach Dusan Ivkovic (Sırbistan) olarak açıklandı.. Turnuvanın en iyi ikinci beşi; Juan Carlos Navarro (İspanya), Hidayet Türkoğlu (Türkiye), Ersan İlyasova (Türkiye), Marijonas Petravicius (Litvanya) ve Marcin Gortat (Polonya) olarak belirlenirken, turnuvanın en iyi üçüncü beşi ise; Tony Parker (Fransa), Roko-Leni Ukic (Hırvatistan), Kelly McCarty (Rusya), Lior Eliyahu (İsrail), Nenad Krstic (Sırbistan) olarak açıklandı..

Turnuvanın en skorer takımı; 9 maçta toplam 718 sayı ile 79.8 ortalama tutturan şampiyon İspanya olurken, toplam 683 sayı ile 75.9 ortalama yakalayan Yunanistan ikinci, toplam 680 sayı ile 75.6 ortalama yakalayan Sırbistan ise üçüncü sırada yer aldı.. Turnuvanın en az sayı yiyen ekibi ise büyük bir farkla Fransa oldu. Fransa 66.8 ortalama sayı yerken, ikinci sırada yer alan İspanya 68.9 ve üçüncü sıradaki Slovenya 69.0 ortalamaları tutturdular.. İki sayılık atış yüzdesinde İspanya %53.6 isabet oranıyla zirvede yer alırken, Litvanya %53.3 ile ikinci, Yunanistan %53.0 ile üçüncü oldu. Üç sayılık atış yüzdesinde Hırvatistan %40 ile ilk sırada yer alırken, Rusya %39.9 ile ikinci, Almanya %39 isabet oranıyla üçüncü sırada yer aldı. Turnuvada en iyi yüzde ile serbest atış atan ekibi ise Sırbistan oldu. %77 ile serbest atan Sırpları yine aynı ekolden, %76.1 ile Slovenya ve %72.2 ile Hırvatistan takip etti.. Ribaundlarda ise maç başına 37.2 ortalama tutturan Yunanistan birinci sırada yer alırken, Polonya 37 ribaund ile ikinci, İspanya 36.4 ribaund ile üçüncü sırada yer aldı. Asist ortalamasında ise İspanya zirveyi kimseye bırakmadı. Maç başına 17.3 asist ortalaması yakalayan matadorları, 17.2 asist ile Polonya ve 16.1 asist ile Sırbistan takip etti. Maç başına 8.1 top çalan İspanya bu istatistiktede zirvede yer alırken, Yunanistan 7.7 top çalma ile ikinci, Sırbistan 7.6 top çalma ile üçüncü sırada yer aldı..

Oyuncu istatistiklerinde de yine İspanyolların üstünlüğü göze çarpıyor. En skorer oyuncu 18.7 sayı ortalaması ile Pau Gasol olurken, ikinci sırada 17.8 sayı ile Tony Parker, üçüncü sırada ise 16.4 sayı ile Sloven Erazem Lorbek yer aldı.. İki sayılık atış yüzdesinde Litvanyalı Marijonas Petravicius %67.5 ile birinci sırada yer alırken, Ömer Aşık %66.7 ile ikinci, Pau Gasol ise %66.3 ile üçüncü sırada yer aldı. Üç sayılık atış yüzdesinde ise bir diğer Litvanyalı Jonas Maciulis %58.8 ile birinci olurken, milli takımımıza karşı 7/11 isabet oranıyla oynayan Rus Vitalii Fridzon %58.6 ile ikinci ve Alman Lucca Staiger %57.1 ile üçüncü sırada yer aldı. Serbest atışlarda ise Rudy Fernandez %88 ile birinci sırada yer aldı. Milos Teodosic %84.2 ile ikinci, Dimitry Sokolov ise %83.3 ile üçüncü sırada yer aldı. Ribaund ortalamasında ise Marcin Gortat 10.8 ile birinci sırada yer alırken, Pau Gasol 8.3 ile ikinci, Erazem Lorbek 7.4 ile üçüncü sırada yer aldı. Asist ortalamasında ise Sırp guard Milos Teodosic maç başına 5.2 asist ile birinci sırada yer aldı. Anton Ponkrashov 4.9 asist ile ikinci, David Logan ise 4.5 asist ile üçüncü sırada yer aldı. Maç başına 2.1 top çalan Rudy Fernandez bu istatistikte zirveyi kimseye bırakmazken, Tony Parker 1.8 top çalma ile ikinci, Ksistof Lavrinovic ise 1.7 top çalma ile üçüncü sırada yer aldı. Bloklarda ise maç başına 2.2 ortalama tutturan Pau Gasol'ün ardından, 2.0 blok ortalama ile Marcin Gortat geldi..

Milli takımımız adına en skorer oyuncu 16.1 sayı ortalaması ile Ersan İlyasova oldu. Ömer Aşık 12.8 sayı ile ikinci, Hidayet ve Ender 9.8 sayı ortalaması ile üçüncü sırayı paylaştılar.. Ömer Aşık %66.7 isabet oranıyla iki sayılık atışlarda 12 Dev Adam'ın en başarılı ismi olurken, Ersan İlyasova ise %44.8 isabet oranıyla üç sayılık atışlarda en başarılı oyuncumuz oldu. Serbest atışlarda ise 18/20 isabet oranıyla %90 ile Ersan ve Ender zirvede yer aldılar. Ömer Aşık 57 ribaund, Kerem Tunçeri ise 33 asist ile bu istatistiklerde öne çıkan isimlerdi. Bu arada millilerimiz oynadıkları 9 maçta rakip potalara maç başına ortalama 74.7 sayı bırakırken, kendi potasında ise ortalama 72.1 sayı gördü. Bu arada ilginç bir anekdot ise; klasman maçında potamıza 16/24 isabet oranı ile 16 üç sayılık basket atan Rusya, turnuvada bir maçta en fazla üç sayılık atan takım olmayı başardı..

21 Eylül 2009 Pazartesi

Şampiyon İspanya


18 Eylül 2009 Cuma

EuroBasket'te "Dev" Gün..

EuroBasket 2009'da çeyrek finalin ikinci gününde 12 Dev Adam ile birlikte dev heyecan yaşamaya hazırız. Rakip; turnuvanın en skorer ekiplerinden olan güçlü Yunanistan. Millilerimiz bu zorlu mücadeleyi kazanıp yarı finalde İspanya'nın rakibi olmaya çalışacak..

İlk olarak günün diğer maçına değinelim biraz. Millilerimizi son anda mağlup etmeyi başaran ve F grubunu zirvede bitiren Slovenya ile aynı ekolün bir diğer temsilcisi Hırvatistan, yarı finalde ekolün en köklü ekibi Sırbistan'a rakip olmak için mücadele edecekler. Tek mağlubiyetlerini İspanya'dan alan Slovenler, grup maçlarında Sırbistan'ı da farklı mağlup etmeyi başarmışlardı. Slovenlerin başarısındaki en önemli etken hiç kuşkusuz yıldız guardları Jaka Lakovic'in göstermiş olduğu performans. Tecrübeli guard; 15.3 sayı ve 3.8 asist ortalamaları ile takımının en önemli skor opsiyonu konumunda. Ayrıca üç sayılık atışlarda 22/41 gibi önemli bir istatistik yakalamış durumda. Slovenlerin diğer önemli hücum opsiyonları ise 14.0 sayı ortalaması ile oynayan Erazem Lorbek ve 11.8 sayı ortalaması ile oynayan Bostjan Nachbar. Sakatlığı sebebiyle turnuva genelinde pek fazla forma giymeyen Matjaz Smodis'in bu önemli maçta kritik anlarda sahada olması bekleniyor. Slovenlerin en önemli hücum silahı ise dış şutlar. Turnuvanın en çok üç sayılık atış kullanan ekiplerinden olan Slovenya, yüksek yüzdesi ile de dikkat çekiyor. Hırvatistan'ın buna özel önlem alması şart bu karşılaşmada. Hırvatistan cephesine bakarsak, en skorer isim 12.5 sayı ortalaması ile oynayan Marko Popovic. Takımın diğer guardı Roko-Leni Ukic ise 11.7 ortalama ile ikinci en skorer isim durumunda. Hırvatlar için bu maçın anahtarı rakibine göre çok daha alternatifli olan uzun rotasyonunu etkin kullanmada geçiyor. Çünkü Brezec dışında (genelde potaya yüzü dönük oynayan Erazem Lorbek'i saymazsak) pivot özelliklerine sahip salt bir 5 numarası olmayan Slovenlere karşı; Kasun, Nicevic, Prkacin, Loncar ve Vujcic gibi beş önemli pivot rotasyonu bulunan Hırvatlar daha avantajlı görünüyor. Fakat bu oyuncularında, şutör Sloven uzunlarını yüksek post bölgesinde takip etmeside bir o kadar zor görünüyor. Tahminime göre Slovenler turnuva boyunca yakaladıkları şut yüzdesini bu maça da taşırlarsa sahadan galibiyetle ayrılacaklardır. Ama şutların girmediği bir günde, iş pota altı sayılarına kalırsa Hırvatlar daha ağır basabilir. Fakat turnuva boyunca Planinic, Kus gibi yıldızlarından beklenen performansı bir türlü alamayan Hırvatistan'ın turu geçmesi için Lakovic'i oyundan düşürmekten başka çaresi yok. Yinede rakibine göre daha formda olan Slovenlerin yarı finale de Hırvatistan'a oranla bir adım daha yakın olduğunu söyleyebilirim..

Ve gelelim bizim için turnuvanın bugüne kadarki en önemli maçına. Millilerimiz yarı finale çıkmak için turnuvanın en ters takımlarından Yunanistan'ı elemek zorunda. Ters diyorum çünkü gününde olduklarında inanılmaz işler yapan isimler var. Özellikle; 15.7 sayı ortalaması ile oynayan Vasileios Spanoulis ve 10.4 sayı ortalaması ile oynayan Ioannis Bourousis'e özel önlem almak şart mutlaka. Güçlü fiziği ile genç pivotlarımızı zorlaması muhtemel olan Sofoklis Schortsanitis ise her ne kadar 11.7 sayı ortalaması tutturmuş olsa da, eksik fundemental'i yüzünden yapacağı fauller ve hatalar ile pek sahada kalmaması muhtemel isimlerin başında geliyor. Yunan ekibinde Antonios Fotsis ve Efstratios Perperoglou dış şutları iyi olan isimler. Savunmada muhtemelen Hidayet ve Ersan ile savunacağımız bu iki oyuncuya boş şut imkanı vermemek gerekiyor. Tecrübeli guardları Nikolaos Zisis 2/13 üç sayı oranı ile felaket bir yüzde tuttursa da etkili penetreleri ile ekibimize sorun olabilecek bir isim. Savunmacılarımızın gerekirse onun şutunu riske ederek tek silahı olan penetresini bir adım geriden savunarak engelleme yoluna gidebilirler. Her iki ekibinde istatistikleri çok yakın olduğundan ve maçın önemini düşünürsek başabaş geçmesi muhtemel bir oyun izleyebiliriz.
Millilerimizde ise; 17.3 sayı ortalaması ile harika bir turnuva geçiren Ersan İlyasova yine en önemli skor opsiyonumuz olacak. Rakibimize oranla daha ağır bastığımız pota altı rotasyonunda ise; Ömer Aşık 11.8 sayı, Semih Erden 5.5 sayı, Oğuz Savaş ise 5.0 sayı ortalaması yakaladılar. Ekibimizin sonuca gitmesindeki en önemli parça ise yine Hidayet olacak. Sakatlıklar yüzünden son maçlarda pek verimli olamayan ve 9.7 sayı ortalaması ile dördüncü en skorerimiz olan yıldız oyuncumuzun fizik olarak kendisinden daha zayıf kalan Yunanistan 3 numaralarına karşı sık sık sırtı dönük oyunu denemesi faydalı olacaktır. Hücumdaki en önemli silahımız ise çok çabuk faul problemine giren Yunanistan uzunlarına karşı topu mümkün olduğunca içeriye indirmek olabilir diye düşünüyorum. Çünkü karşılıklı şuta dayanan bir oyunda maçı koparmak birazda şans ile mümkün olabilir sadece. Özellikle böyle etkili şutörleri olan bir takıma karşı baskılı savunma ile dış şut attırmamak en mantıklı seçim olacaktır. Her ne kadar iddia sistemi az bir farkla da olsa Yunanistan'ı bu maçta favori göstersede, ben ekibimizin bu maçtan galip ayrılacağını düşünüyorum. Tabi böylesine yakın güçteki kadroların karşılaşmasında coach faktörüde önemli bir detay hiç kuşkusuz. Umarız bu heyecan fırtınasından bizi mutlu edecek bir sonuçla ayrılabiliriz. Ben 12 Dev Adam'ın galibiyete daha yakın olduğunu ve belki son bölüme, hatta olası bir uzatma bölümüne kadar çekişme olsa da ekibimizin yarı finale adını yazdıracağını tahmin ediyorum..

17 Eylül 2009 Perşembe

EuroBasket 2009'da Çeyrek Finalin İlk Ayağı..

Polonya'da devam eden EuroBasket 2009'da ikinci tur grup maçları tamamlandı ve çeyrek finale kalan sekiz takım belirlendi. İkinci tur gruplarını ilk dört sırada tamamlayan ekipler çeyrek final bileti alırken, çeyrek final maçlarıda turnuvaya ara verilmeden başlayacak..

Çeyrek finalin ilk maçında E Grubu ikincisi Rusya ile F Grubu üçüncüsü Sırbistan karşı karşıya gelecek. İki ekipte ikinci tur maçlarını 3 galibiyet 2 mağlubiyet ile tamamladı. Turnuvaya; Kirilenko, Holden, Khryapa gibi üç önemli yıldızından yoksun gelen Rusya, özellikle grup maçlarındaki inişli çıkışlı grafikleri ile dikkat çekti ve hatta grubu Yunanistan'ın bile önünde tamamlamaları büyük bir şans oldu onlar açısından bana göre. Ruslarda turnuva boyunca; 14.0 sayı ve 5.7 ribaund ortalaması ile oynayan tecrübeli forvet Kelly Mc Carty ile birlikte; 13.0 sayı ve 5.0 ribaund ortalaması ile oynayan 2.15'lik genç pivot Timofey Mozgov bu maçta da öne çıkabilecek isimler olarak görünüyorlar..
Sırbistan cephesinde ise herşeyden önce mücadele gücü yüksek genç isimler dikkat çekiyor. Turnuva boyunca genelde az atıp az yiyen Sırplar, milli takımımız karşısında da uzatma devresine kadar direnmeyi başarmışlardı. NBA patentli pivot Nenad Krstic 13.5 sayı ve 5.2 ribaund ortalamaları ile en dikkat çeken isim olurken, takımın oyun kurucusu Milos Teodosic ise 13 sayı ve 6.2 asist ortalamaları ile Sırbistan'ın parlayan diğer yıldızıydı. İstatistik olarakta birbirine çok yakın olan bu iki ekibin mücadelesininde denk ve sert geçeceği, bununla birlikte skorun az olacağı bir karşılaşmanın bizi beklediğini düşünüyorum. Şahsi fikrim ise daha dinamik ve disiplinli görünen Sırbistan'ın bu zorlu turu geçeceği yönünde. Hiç kuşkusuz Sırplar için en önemli handikap ise dün Litvanya ile son bölüme kadar başabaş giden çok zorlu bir maç yapmış olmaları ve bu maça hiç dinlenmeden çıkacak olmaları..

Çeyrek finalin ikinci maçında ise turnuvanın tek namağlup takımı olan Fransa ile kağıt üzerinde turnuvanın favorisi olarak gösterilen ama gruptan bile son anda çıkmayı başaran İspanya karşı karşıya gelecek. Beşte beş yaparak grup maçlarını tamamlayan Fransızlar adeta basketbolda atletizmin nasıl doğru kullanılacağını gösterir gibiler. Çoğu otoriteye göre Avrupa'nın en iyi oyun kurucusu olarak gösterilen Tony Parker önderliğinde önemli zaferlere imza atan ve NBA patentli oyuncuları ile turnuvanın en dikkat çeken takımı olmayı başaran Fransa'nın bu sefer işi hiç kolay değil. Her ne kadar turnuvaya kötü başlasalarda son maçlarda toparlanan ve Polonya karşısında eski günlere dönüşün sinyallerini veren İspanya kuşkusuz Fransa'nın bu maça kadar karşılaşacağı en güçlü rakip olacak. Fransa'da; 18 sayı ortalaması ile oynayan Tony Parker takımın hücumdaki en önemli parçası durumunda. Parker Fransa için o kadar önemli ki, takımın ikinci en skorer oyuncusu Portland'lı Nicolas Batum'un sayı ortalamasının sadece 9,7 olmasıda bu önemi açıkça gösteriyor. Tabi skorun Parker haricinde diğer oyuncular arasında hemen hemen eşit dağılımıda gözden kaçmıyor, bu da onların takım olarak iyi bir bütünlük içerisinde olduğunun en önemli göstergesi durumunda..
İspanya'da ise her zaman olduğu gibi iki önemli yıldız Pau Gasol ve Juan Carlos Navarro'nun skorda önderliği dikkat çekiyor. Pau Gasol 17.3 sayı ve 8.2 ribaund ortalamaları tuttururken, Navarro ise 14.7 sayı ortalaması tutturmayı başardı. Tecrübeli skorer ayrıca Polonya karşısında 7/9 üç sayı isabetiyle de, ki çoğu çok zor atışlardı, ne kadar önemli bir şutör olduğunu bir kez daha gösterdi. Ayrıca İspanyollar hemen hemen her istatistikte Fransızlarıda geride bırakmış durumdalar. Bu maç için en önemli faktör ise Parker-Gasol düellosundan kimin galip çıkacağı. Rakibin yıldızını durdurmayı başaran ekip denk geçmesi muhtemel olan bu karşılaşmadan galibiyetle ayrılmayı başaracaktır. Tabi İspanya'nın Polonya ve Litvanya maçındaki oyunu ile bu mümkün, yoksa turnuva geneli performanslarla Fransa'nın tura daha yakın olduğu aşikâr. Kişisel görüşüm bu maçında son bölüme kadar çekişmeli geçeceği yönünde. Her ne kadar Fransa'nın turu geçmesini istiyor olsam da, tahminim; hücum zenginliği daha fazla olan ve rakibine göre daha şutör bir takım olan İspanya'nın bu karşılaşmayı zor da olsa kazanacağı yönünde. Ama tabi unutulmaması gereken en önemli detay ise dün akşam Lodz'da Polonya ile karşılaşan İspanya'nın aynı gece yola çıkarak bugün Katowice'de bu maça çıkacak olması. Bu yorgunluğun takıma ne derece yansıyacağını, yansır ise sistemleri yüksek tempo olan Matadorların atletik Fransızlarla ne kadar baş edebilecekleri kestirilmesi güç bir durum. Olası bir uzatmada Fransa'nın işinin daha kolay olabileceğini düşünüyorum bu sebeplerle..

10 Eylül 2009 Perşembe

Okan Çevik Röportajı {gsbasket.org}




Yeni sezon hazırlıklarının başladığı şu dönemde GSbasket.Org olarak bizler de taraftarlarımıza basketbol takımlarımıza dair birinci ağızdan merak edilenleri sunmayı planlıyoruz. Bu çerçevede öncelikle erkek ve bayan takımlarımızın antrenörleriyle birer söyleşi yapmayı düşündük ve ilk söyleşimizi Erkek Basketbol Takımımızın yeni koçu Okan Çevik ile gerçekleştirdik. Sitemiz adına söyleşiye Kerem Seçer ve Arda Öztürk katıldı ve hocamız tüm sorularımıza içtenlikle cevap verdi. Bu güzel söyleşi için antrenörümüz Okan Çevik'e teşekkür ediyoruz ve söyleşiye geçmek istiyoruz.

Hocam öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sorularımıza takımın yeni sezonda oynamayı düşündüğü sistem ile başlamak istiyoruz. Yeni sezonda Galatasaray taraftarı olarak nasıl bir takım izleyeceğimiz, savunma takımı mı hücum takımı mı olacağımız konusunda meraklıyız. Bu konuda biraz bilgi verir misiniz?

Artık üst seviyelerde bir başarı bekleniyorsa savunma işin olmazsa olmaz bir parçası. Bence artık biz sadece savunmacı takımız sadece hücumcu takımız gibi bir yaklaşım hiçbir zaman için takımları üst seviyeye götürmüyor. Zaten savunmayı yapmadığınız zaman maç kazanmanız bile artık zorlaşıyor. Dolayısıyla biz illaki savunmacı bir takım olmak zorundayız zaten. Takım kimyamız gereği de hedeflerimiz gereği de olabildiğince sahada maksimum mücadeleyi ortaya koyan, agresif bir takım yaratmaya çalışıyoruz. Fiziksel anlamda diğer takımlardan aşağıda kalmadan ne kadar yukarı çıkabiliyorsanız, onları fiziksel olarak geçebiliyorsanız o kadar başarılı oluyorsunuz. Dolayısıyla bi defa bu sezon mutlaka ve mutlaka sahada çok fazla oyuncuyla oynayan, defansif yönü kuvvetli, çok agresif, her topun savaşını veren, her topu son topmuş gibi oynayan bir Galatasaray takımı izleyecek herkes.

Peki hücumda nasıl bir sistem düşünüyorsunuz?

Hücumda da takım olarak yavaş oynayacağız veya hızlı oynayacağız diye bir felsefemiz yok. Biz olabilecek en doğru atışı atmaya çalışacağız. Dolayısıyla bunun için mutlaka bir tempo gerekiyor. Zaten takımın çok geniş bir kadro olma nedeni de bu. Olabildiğince yüksek tempoda oynayacağız. Fakat bu yüksek tempoda oynamak da her elimize geçirdiğimizi atmak anlamında değil. Yani ister 3. saniyede olsun, ister 23. saniyede olsun olabilecek en doğru atışı yakalamaya çalışarak oynayacağız. Bu da bizim zaman zaman tempoyu yükseltmeyi, zaman zaman da düşürmeyi becermemizi gerektiriyor. Ama söylediğim gibi basketbolun doğruları içerisinde bir hücum oynayacağız. Kişilere çok fazla dayalı bir basketbol oynamayacağız. Yani bir düzen takımı olacağız. Kısacası tek başına her maç 30 sayı atan bir yada bir kaç tane oyuncunun sırtına dayalı bir Galatasaray takımı olmayacak.za

Bu çerçevede merak edilebilecek bir konu da skorer oyuncu eksikliği. Takımda Gerald Fitch, Malik Dixon, Milan Gurovic, Antonio Graves tarzı bir oyuncunun olmadığını görüyoruz. Maç sıkıştığında, top el yakarken bunun sıkıntısını yaşamayacak mıyız?

Biz çok rahatlıkla çok daha alt seviye takımlarda 20-25 sayı averajlarıyla oynayan, her topu, elini geçirdiğini atan, %35-40'lar civarında şut yüzdesi olan oyuncuların transferlerini yapabilirdik. Bu Türkiye'de daha önce Galatasaray'da da yapıldı, başka takımlarda da yapıldı. Ama bizim bu seneki tercihimiz takım oyununa müsait, işin mücadele kısmını, kazanma kısmını ön planda tutabilen ve kesinlikle takımın bir parçası olmayı hedefleyen oyuncular. Bizde skorerler zaman zaman maçına göre çıkacaktır. Örneğin, bir maç Darius 18 sayı atarken, ertesi maç 5 sayı attığında başka biri 15 sayı atıyor demektir. Bu o oyuncuların inişli çıkışlı oynamalarından yada kötü oyuncu olduklarından değil de o maçlarda bizim avantajlı noktalarımızı kullanmamızdan kaynaklanacaktır. Yani bir gün Jasaitis'in şutunu tutamazlarsa onun üzerinden oynayacağız. Bir gün yavaş uzunlara karşı hareketli uzunlarımızla oynayacağız. Bir gün guardlarımızın penetresiyle oynayacağız. Yani buralarda da takımın paylaşımı ve birbirine duyduğu saygı önemli. Yani bir oyuncu o maçta sizden daha avantajlıysa, daha çok ön plana çıkacak özelliklere sahipse, diğer oyuncuların buna saygı göstermesi gerekiyor. Bu özelliğimizi yüksek yüzdeler ve kazanmak adına ön plana çıkarmamız gerekiyor. Bizim planlarımız da bu. Yani öncelikle iyi bir takım olmayı planlıyoruz.

Geçen sezonki oyunculardan özellikle Milan Gurovic hayal kırıklığı yarattı. Bu yüzden de yapılan transferler konusunda endişeler var. Siz bu seneki transferlerimizi sorunsuz olarak nitelendirebiliyor musunuz?


Biz bütün transferleri olacak düşüncesiyle yaptık. Zaten kafamızda böyle riskler, böyle düşünceler olsa bu transferleri yapmazdık. Ben eminimki geçen seneki transfer döneminde de bunlar sorunsuz olacak umuduyla yapıldı. Ama her zaman takıma yapılan katkılar beklenilen sonucu vermiyor. Doğal olarak bir takım oyuncular beklenenin üstünde bir performans gösterirken bir takım oyuncular da gerçek performanslarını ortaya koyuyor. Kimileri de hala kırıklığına uğratıyor. Zaten takımlar arasındaki dengeleri ve sıralamayı da belirleyen faktörlerden bir tanesi bu. Biz bu sezon Avrupa Basketbolu'nda kendini kanıtlamış, daha önceden Euroleague ve ULEB Cup'larda mücadele etmiş, buralarda final oynamış oyuncuların transferlerini yaptık. Oyuncular istatistiki olarak belki insanları tatmin etmiyor gibi görünebilir. Örneğin, Mike Wilkinson'ın sadece geçen seneki 9 sayı 5 ribaundluk istatistiğine bakılırsa, insanlar bunun üzerinden yorum yaparsa yanılınır. Çünkü Mike Wilkinson Polonya'da izleyeceğimiz Lampe ve Garbajosa gibi oyuncularla aynı takımda oynadı. Doğal olarak seviyede artık 20 dakika oynuyor olmak çok önemli bir gerçek. Buralardaki takımların hiçbirinde artık 20-25 sayı ortalamalarla oynayan oyuncular yok. Tüm oyuncularımız geçen sezonki takımlarında da paylaşan ve bütün görevleri en doğru şekilde yapan üst seviye oyunculardı. Bu sene de bizim hedeflediğimiz zaten paylaşımı ortaya koymak.

Paylaşım ve takım oyunu demişken taraftarlar arasında sıkça konuşulan ve endişe duyulan bir konuda düşüncülerinizi merak ediyoruz. Forumumuzdaki genel görüş bütün oyuncularımızın bahsettiğiniz bu takım oyununa uygun oyuncular olduğu. Darius Washington hariç. Yeni oyun kurucumuz hakkında bir memnuniyetsizlik hakim. Darius hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Bu tür düşünceler olması gayet normal. Özellikle de Türkiye'de yapılan transferlerin herkes tarafından %100 benimsenmesini beklemek hayal. Sonuçta burada bir takım sistemler, düzenler ve prensipler olacak. Dolayısıyla bizim beklentilerimiz, hedeflerimiz ve takım mentalitemize göre oyuncu transferleri yapıldı. Darius Washington üç senelik Avrupa tecrübesi olan 85 doğumlu bir oyuncu. Yani Darius Avrupa'ya geldiğinde 22 yaşındaydı. Erken draft olma kararı alıp daha Junior senesinde Avrupa'ya geldi. Euroleague'de Aris ve geçen sezon Eurochallenge'da Ural Great'te Avrupa tecrübeleri yaşadı. Darius skor gücü yüksek olan ama takımı da oynatmayı becerebilen bir oyuncu. Yani kimse bu sene bizim takımdan, takımın diyelim 80 sayısının 30 sayı veya 40 sayısını Jasaitis'le Darius tek başlarına atmasını ve bu tür bir takım kurgusu beklemesin. Zaten böyle bir kurgu içerisinde değiliz. Bir defa bu kadar sayıları atacak kadar oyunda kalmayacaktır oyuncular. Siz eğer sahada çok mücadeleci bir takım görmek istiyorsanız ve kazanan bir takım görmek istiyorsanız, oyuncuların maksimum enerjiyi sahaya yansıtmaları lazım. Bu da biraz dakikalarla ilgili. Yani artık 35 dakika oynayan üst seviye oyuncular hiçbir başarılı takımda yok. 20-25 dakika oynamak biraz önce de söylediğim gibi çok önemli bir oyuncu olduğunuzu gösteriyor. Bu da doğal olarak 20 dakikada kaç tane top atabileceğiniz, daha doğrusu kaç tane doğru top atabileceğiniz ile ilgili olan birşey. Biz bütün oyuncuları maksimum seviyede kullanıp kazanan bir takım yaratmaya çalışıyoruz. Yoksa dediğim gibi sezon başında mesela İsrail'in sekizinci olmuş takımından 25 sayı averajıyla oynayan bir oyuncuyu almasını da biliyorduk ama o oyuncu işler takım oyununa, doğru atışlara, kazandırmaya geldiği zaman doğru olmuyor. Onlar hep istatistikte 20 sayılarda oluyor ama sizin nerede olduğunuz önemli takım olarak. Bu yüzden bizim bu seneki takım kurgumuz söylediğim şekilde olacak.

Peki Darius'un topla çok oynadığı, kendine oynadığı ve savruk oynadığı yönünde kritikler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?


Ben bunu ilk defa duyuyorum. Yani ben gerekli bütün araştırmaları yaptım, koçlarla konuştum. Defalarca maçlarını seyrettim. Darius tam tersi çok süratli bir oyuncu, topu hızlı götürebilen, topu çabuk aktarabilen bir oyuncu. Çok kuvvetli penetreleri var, özellikle çember altında kontaklarla çok iyi bitirebilen bir oyuncu. Makedonya milli takımında Ankara'da seyretmişsinizdir. Hiç öyle elinde top tutar bir görüntü içinde gördünüz mü? Ben görmedim.

Yani Darius gerçekten sizin sisteminize uyan bir oyuncu mu?

Biraz önce söylediğim gibi bütün transferler olacak düşüncesiyle yapıldı. Takıma uyacağı planlanarak yapıldı. Bizim de beklentimiz uyması yönünde. Daha önce Darius'la burada kimse çalışmadı. Ama yaptığımız bütün araştırmalarda bu takıma uyabileceği kanısına vardık ve böyle bir transfer gerçekleştirdik. Ayrıca bizim takımdaki tüm oyuncular bir takım hedeflere ve başarılara aç oyuncular. Yani bunlar da gözetilerek transferler yapıldı. Darius Washington artık Avrupa'da, ULEB Cup'larda başarılı olmak zorunda. Başarının hangi yoldan geçtiği kesin. Dolayısıyla mutlaka buna adapte olacaktır. Zaman zaman tabiki sorunlar çekebiliriz. Her oyuncu sezonun birinci maçından sonuna kadar mükemmel oynamıyor. Burada inişler çıkışlar, zaman zaman düzen dışına çıkmalar olacaktır ama biz bunları en minimumda tutup kazanmaya yönelik bir takım yaratmaya çalışıyoruz. Yani bundan önceki Galatasaray'lardan biraz daha farklı bir takım olacağız. Daha öncekiler örneğin, Murat'ın ilk başlarda yaptığı takımlarda daha genç, atıcı oyuncular vardı. Dee Brown olsun, Robert Hite olsun, bu tarz oyunculara gidildi. Geçen sezon, Avrupa'da daha tecrübeli ama yaşı belirli bir noktada olan oyunculara gidildi. Biz bu sene bütün hepsinin bir harmanlamasını yaptık. Yani hem Türk oyuncularımız, hem yabancı oyuncularımız başarıya aç, başarı için herşeyini ortaya koyabilecek oyuncular. Bu düşünceyle bütün bu plan ve programlamaları yaptık. Bunun da gerçekleşeceğini umut ediyoruz.

Pota altı oyuncularımız konusunda da bazı eleştiriler var. Herkes uzun ve kalın bir pivot beklentisi içinde. Mevcut kadronun fiziksel olarak yetersiz olduğunu düşünüyorlar. Buna katılıyor musunuz?

Bir defa demin söylediğim gibi oyunculardan maksimum verimi elde etmek için çok değişerek oynayacağız. Bu değişmeler sırasında da herkesin rolleri zaman zaman farklılıklar gösterecek. Yani biz bu sene 1-2-3-4 ve 5 numaralar diye oynamayacağız basketbolu. Biz bu sene 3 tane kısa ve 2 tane uzun oyuncuyla oynayacağız. Eğer transition defanstan başlayarak, pick and roll defanslarda da minimum handikaplı bir takım olmak istiyorsanız, oyuncuların birbiriyle değişiminde handikap olmaması gerekiyor. Yani bi tane 2.15'lik ama pick and roll yapamayan bir uzun ve sadece şut atan bir dört numarayla oynadığınız zaman özellikle savunmada çok büyük problemler yaşayabiliyorsunuz. Her takıma, her kişiye göre farklı farklı defans yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bizim planladığımız, defansta özellikle kimin kimi tuttuğunun çok fazla önemli olmadığı bir transition defans. Örneğin, kolay sayıyı engellemek adına, her an için Polat'ın 5 numarayla eşleşmek zorunda kalsa bile bunu becerebileceği yada 4 veya 5 numara dediğimiz oyuncunun yeri geldiğinde kısalarla switch yapıp rakip kısaların penetresini engelliyor olması gerekir. Çünkü artık pick and roll yeni basketbolda çok önemli bir yer tutuyor ve burdan delinmemeniz gerekiyor. Boyalı alanın içine kimseyi sokmamanız gerekiyor. Bizim bütün oyuncularımız bu özelliklerde.

Taraftarın beklentisine yönelik sadece Cemal var takımda. Onun fazla süre alacağını varsayabilir miyiz?

Cemal belki bu sezona kadar kendisinden beklenen performansı çok fazla gösteremedi ama bunun altında yatan bir gerçek de Cemal'in bunu gösteremeyeceği düşünülerek oralara devamlı transferler yapılmasıydı. Cemal bence 87 jenerasyonunun, ki uzunlar genelde 86-87 jenerasyonunda toplanıyor, en kalın en sağlam oyuncusu. Dolayısıyla bu düşünceye katılmıyorum. Yani pota altının zayıf olduğu düşüncesine katılmıyorum. Cemal'e bu şansı vermek gerektiğine inanıyoruz ve Cemal'e güveniyoruz. O da şu anda bizle yaptığı konuşmalarda bu görevin altında kalkacağı inancında ve çok çalışıyor. Artı Mike Wilkinson Aris'te 5 numara pozisyonunda Massey ile beraber değişimli olarak Euroleague oynadı. 5'leri de genelde Mike tuttu. Geçen sene de 4-5 oynadı. Radoslav Rancik de Benetton'da belirli süreler J.Wallace ile birlikte 5 numara oynuyordu. Bugün zaten Avrupa'da gerçek anlamda bir 5 numara bulmak çok kolay birşey değil. Yani gerçek pivotları NBA kapıyor. Gerçek pivotları ama söylediğim. Kalanlar da zaten çok çok yüksek paralarla Euroleague'in bile çok üst takımlarına gidiyor. Dolayısıyla biz, sırf boyu uzun yada ebadı geniş diye bir oyuncu almaktansa bütün herşeyi yapabilen, çok potansiyelli, bir sürü noktada takıma faydalı olabilecek oyuncuları almayı tercih ettik. Yani ben çok fazla size olarak zayıf olduğumuzu düşünmüyorum kesinlikle.

Başarıya giden yolda yerlilerin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Yabancı oyuncular mutlaka kaliteli oluyor ama genelde yerliler sıralamanızı beliyor. Biz bu seneye girerken yerli kadromuzda önemli değişiklikler yaptık. Özellikle de Hüseyin Beşok ve Cüneyt Erden gibi oyuncularla yollarımızı ayırdık. Taraftar ise bu iki oyuncunun ayrılmasından rahatsız oldu. Bu iki oyuncunun takımdan ayrılışları ile ilgili bilgi verir misiniz? Bütçe mi etkili oldu bu konuda yoksa bu oyuncuların misyonlarını kaybetmesi mi?

Öncelikle yabancılar için iki sene boyunca birşeyler denendi, edildi, tüm yönetim kısmı o ekiplerle başarılı olunacağına inandıkları için o transferleri yaptılar. Bu yabancıların yanında yerlilerde de Hüseyin ve Cüneyt gibi çok değerli, çok kaliteli oyuncular vardı. Bu sene evet bütçe düştü ama bu bütçenin düşmesinin, altını çiziyorum, iddiamız düştü anlamında yorumlanmaması gerekiyor. Çünkü çok yüksek bütçelerde zaman zaman ödeme problemleri çekiliyor. Bir defa bu sezon bunun olmaması gerekiyordu. Bu olmayacağı düşüncesiyle böyle bir bütçe yapıldı ama Avrupa'da da bütçelerin düşmesinden dolayı özellikle yabancı oyuncuları, ki bence çok kaliteli oyuncular, normal şartlarda iki katına alabilecekken bu fiyatlara aldık. Üstelik bu sezon dediğim gibi kulüpte bir kabuk değişikliğine gidildi. Yani biz jenerasyonları 1 hatta 2 jenerasyon gençleştirme kararı aldık. Bu sezon şampiyon olmak istemiyor muyuz, tabiki şampiyon olmak istiyoruz, tabiki her maçı kazanmak için oynayacağız, bir defa biz o söylediğim mücadeleci ve kazanan takımı yaratıyorsak, bu şampiyonluk sözleri kendiliğinden gelecektir. Ama ileriyle dönük olarak da birşeylerin altyapısını başlatmanız gerekiyor. Evren transferi, Can Akın transferi buna örnek. Yani ne Hüseyin ne Cüneyt yaşlı oyuncular yada kötü oyuncular oldukları için bırakılmadı. Tamamen 87 doğumlu Cemal, 85 doğumlu Caner ve Evren, 83 doğumlu Can gibi transferleri hep iki jenerasyon yenilemek üzere yapıldı. Yoksa oyuncuların kötü olduğundan yada parasal olarak ulaşılamadığından değil gitmeleri. Tamamen yeni bir yapılanma içerisinde daha mücadeleci, daha aç bir takım yaratmak adına.

Özellikle Caner ve Can'ın altyapıları çok iyi fakat bu oyuncular bugüne kadar kendilerinden beklenileni tam olarak veremediler. Bu sene onlar için de son bir şans olacaktır değil mi?

Tabiki. Bu oyuncuların bize yardımcı olabilecek kapasitede olduğundan herkes hemfikirdir mutlaka. Kimse bu oyunculara kötü oyuncular diyemez. Dolayısıyla biz, bazen yanlış takımlarda bulunmuş, bazen yeterli şansı bulamamış, bulduklarını da kullanamamış oyuncularda da düşüncelerimizi biraz yoğunlaştırdık. Onlar için de aç olmak demek, daha başarıya doymuş oyuncular da değiller ama, elde edecekleri şeylerin var farklı olmasıdır. Onlar da zaten bu seneki yapılanmamızda bunları elde etmenin isteğindeler. Elde edemezlerse onlar için de çok iyi olmayacağının bilincindeler. Dolayısıyla zaten o düşünceyle çok iyi çalışıyorlar.

Evren'i nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz?

Evren'i daha çok 2 numara olarak düşünüyoruz. Çünkü 1 numara olarak Darius Washington, Can Akın, altyapımızda Göksen gibi oyuncularımız var ama burada iki tane detay var. Demin söylediğim gibi biz 3 kısalı bir sistemle oynayacağız. Yani ribaundu alan kısanın fast break'i başlatabildiği, transition'ı oynatabildiği, seti yönlendirebildiği, bir takım. Pick and roll'leri sadece bir kişinin oynadığı, şutu sadece bir kişinin attığı bir takım değil. Herkesin herşeyi yapabildiği bir takım olma düşüncesindeyiz. Zaten top kullanabilen çok fazla oyuncuyla oynamanın, driplingle delebilmenin çok büyük avantajı var basketbolda. Bunun için bizim takımımızda Darius, Can, Evren, Murat Kaya, Tufan tarzı bu işleri yapabilen oyuncular var. Zaten Evren geçen sezonun en çok gelişme gösteren oyuncusu. 2 numara olarak
Türkiye'nin en iyi oyuncularından bir tanesi. Zaten A milli takım kadrosunda da vardı. Biz ondan öncelikle 2 numara ama yeri geldiğinde de 1 numara olarak, yeri geldiğinde de guardla birlikte oynarken bir numarayı oynayabilecek bir oyuncu olarak faydalanacağız.

Tufan konusunda biraz bilgi verir misiniz? Sakatlığını tam olarak atlattı mı?

Tufan geçen sezonun sonuna doğru iyileşti ama hem fiziksel olarak hazır değildi, hem de doğal olarak üzerinde sakatlığın getirdiği korkular vardı. Onları malesef sezon sonunda yaptığı idmanlarda ve maçlarda atamadı. Ama bütün yaz boyunca, hiç ara vermeden çok özel çalışmalarla hazırlandı. Bizim Temmuz'un 20'sinde başlattığımız antreman düzeni içerisinde yer aldı. Yavaş yavaş fiziği belirli bir noktaya geldi. Yani şu anda %100 değil ama %90'lar civarına yaklaşmış durumda. Korkularını da attı. En son oynadığımız hazırlık maçında hem mücadele olarak, hem defans olarak, hem de hücum olarak son derece faydalı oldu. Benim de Tufan'dan beklentilerim son derece fazla ama söylediğim gibi bizimki kişilere dayalı bir basketbol olmayacak. Yani Tufan o gün iyi olabilir, o gün kötü olabilir, o gün onun üzerinden oynanabilir, oynanmayabilir ama her oyuncu bizim takım için son derece değerli bir parça olduğunu bilecek ve hissedecek. Aynı şekilde bizler de, yani Galatasaray camiası olarak da söylüyorum bunu, her oyuncunun bize maksimum katkı sağlamasının beklentisi içerisindeyiz. Bunu da sağlayacaklarına inanıyoruz. İllaki bir oyuncuyu, 30 sayı atar anlamında değil, o takıma yaptığı katkıyı irdeleyerek değerlendirmemiz ve buna göre kritikler yapmamız lazım.

Yeni transfer edilen oyuncularla kontratlarımız yine kısa vadeli mi yoksa uzun yıllar onlardan faydalanmayı mı düşünüyorsunuz? Bu konudaki planlarınız nelerdir?

Spor kulüplerinde çok uzun vadeli kontratlar yapmak çok gerçekçi olmuyor. Çünkü yönetimler zaten ikişer senede bir değişiyor. Bizim buna rağmen, demin söylediğim gibi bu kabuk değişikliği sırasında, bu sene derece elde etmemek gibi bir düşüncemiz yok. Derece elde etmek için elimizden gelen herşeyi yapacağız. Ama bu takımın uzun seneler beraber olmasını da düşünüyoruz. Bunu düşünürken de oyuncuların ortaya koyacağı performansı da önemli. Yani bu takımdan mutlaka devam edeceğimiz oyuncular olacaktır. Bırakacağımız oyuncular olacaktır. Bu yüzden kontratların çoğu opsiyonlu durumda. Biz eğer kabul edersek seneye devam edecek olan kontratlar yani. Onların ortaya koyduğu performanslara göre de mutlaka bu kontratları devam ettireceğiz. Zaten başkanımız Adnan Polat'ın da dediği gibi Galatasaray'da transferler hiç bitmez. Yani siz oyuncuyla Ocak ayında da konuşup bir sonraki senenin kontratını yapabilirsiniz. Biz de bu düşüncedeyiz zaten. Yani şimdiden bütün herkesi ve kulübü çok çok bağlayıcı yapıp, daha sonra hayal kırıklığına uğramaktansa, oyuncuların ortaya koyacağı performansa göre hareket etmeyi tercih ettik. Bunun da ne kadar doğru olduğunu zaman gösterecek zaten. Yani şu an için bu seneki politikamız böyle oldu.

Yabancı oyuncu transferlerinde istediğinizi alabildiğiniz mi peki?

Şimdi şöyle söyleyeyim. Türk oyuncularla birlikte yabancı transferleri adım adım götürdük. Mesela önce belirli bir seviyenin üzerinde bir Bosman oyuncu olarak Radoslav Rancik transferini gerçekleştirdik. Radoslav Rancik transferiyle birlikte Can Akın, Evren Büker kimyalarına uyabilen bir guard transferine girdik. Darius Washington bizim listemizdeki üst sıradaki oyunculardan bir tanesiydi. Dolayısıyla onun da Bosman oyuncu olması bize ileride bu kadroyu genişletme şansı tanıyordu. Minimum iki Bosman oyuncuyla oynamak zorundasınız biliyorsunuz. Daha sonra biz Summer Leauge'e gittiğimiz zaman, gittikten sonra daha doğrusu, çok geniş bir oyuncu portföyümüz ortaya çıktı. Ama Avrupa'da düşen bütçelerle birlikte Jasaitis olsun, Mike Wilkinson olsun, bizim ulaşabileceğimiz rakamlara geldiler. Dolayısıyla kendisini ispatlamış bu oyuncuların da transferini takıma yaptık. Yani bütün bunların hepsi adım adım oldu. Tabiki siz sezon başında ben şu dört oyuncuyu istiyorum diye bir transfer politikası
güdemiyorsunuz. Çünkü birbiriyle bağlantılı olan transferler bunlar. Yani Cemal ve Radoslav'la birlikte belki Mike Wilkinson çok iyi uyuyor. Belki Radoslav'ı almasaydık Mike Wilkinson yerine başka birini tercih edecektik. Yani bu takım kimyasıyla ilgili olan detaylar ve adım adım yürütmek zorundasınız. Ama şu anki takımın içerisinde en genç oyuncudan en tecrübeli oyuncuya yada yabancı oyuncusuna kadar hepsi teknik ekibin okeyi ve isteği doğrultusunda gerçekleşmiş transferlerdir. Kimse zorla alınmış yada elimize çaresizlikten gelmiş oyuncular değil kesinlikle. Bizim hepsine olan güvenimiz ve beklentimiz son derece fazla.

Jasaitis transferi nasıl gelişti hocam? Taraftar olarak beklentilerin düşük olduğu bir anda geldi ve imkansız bir transfer olarak düşünülüyordu.

Söylediğim gibi bunların hepsi adım adım oldu. Çok kolay olmadı. Biz de birbiriyle bağlantılı pek çok kimya yaratmaya çalıştık. Atıyorum Joe ile Alex'i bir kimya olarak düşünmeye çalıştık. Öbürkiyle başka birini bir kimya olarak düşünmeye çalıştık. Jasaitis de özellikle Rytas'dan sonra Maccabi, Tau Ceramica ve Badalona gibi önemli takımlarda görevler aldı. Burada iki tane detay etkili oldu. Galatasaray'ın ULEB Cup oynuyor olması ve daha önceden başarısının olması, ilk sekizde oynamış olması ve bu sene de iddialı bir konumda olması etkili oldu. Söylediğim gibi ekonomik olarak da bizim ulaşabileceğimiz bir noktalara geldi. Doğru bir transfer olduğunu düşünüyorum. Beklentilerimizin çok fazla olduğunu düşünüyorum. Yani tabiki çok kolay olmadı ama işin doğrusu öyle el bebek gül bebek de ikna etmek için uğraşmadık. Biz kendi şartlarımızı, kendi durumumuzu ortaya koyduk. Jasaitis'in de birkaç tane alternatifi vardı. O alternatiflerin içerisinde tercihini bizden yana kullandı.

Altyapımız konusunda da çeşitli sorular var. Siz beş oyuncuyu sezon öncesi hazırlıklar çerçevesinde kadroya almıştınız. Bu oyuncular A takımda yer alabilecek isimler mi? Altyapımız şu anda ne durumda?

Altyapı çok geniş ve uzun vadeli düşünülmesi gereken birşey. Üç sezon evvel Galatasaray altyapıları, altyapı organizasyonlarındaki A,B,C kategorileri içerisinde malesef C kategorisindeydi. Siz istediğiniz kadar iyi takım kurarsanız kurun, B kategorisine çıkamıyordunuz. Dolayısıyla bir sene oradan atlamak için gerekiyor, bir sene B'den A'ya atlamak için gerekiyor. Şu anda bütün altyapı takımlarımız olması gereken bu A kategorilerine yükseldi. Birkaç senedir yapılan yatırımlar belli bir noktaya geldi. Altyapılarda yetiştirdiğimiz oyuncuların bir anda A takımda oynuyor olması çok kolay birşey değil. Tabiki bu dönemde onları görmek adına, antremanların iyi işlemesi adına ve ileriyle yönelik yatırımlarımızın ne olacağı konusunda fikirler elde etmek için de bu oyuncuları kadroya aldık. Biz bütün sezon boyunca Göksen gibi Doğukan gibi Oğuzhan gibi oyuncuları A takım idmanlarına alacağız. Göksen'in kadroya girme ihtimali de var zaten. İşte en son Antalya ile yaptığımız maçta oynattık Göksen'i. Ama şu anda dediğim gibi daha önceden altyapımızın çok iyi olmamasından dolayı belli bir konuma gelemedik. Ama bundan sonra artık altyapıya verilen önem daha da fazla artacaktır. Koray Mincinozlu'nun altyapılarla da ilgileniyor olması, orayı yönlendiriyor olması, oyuncuların seçimi, programlaması konusundaki çok büyük tecrübesiyle de bir yere gelmek istiyoruz. Bundan da çok yararlanılacaktır mutlaka ki. Dolayısıyla bence doğru yoldayız ama bunun verimini almak, meyvelerini toplamak çok kolay değil. Ama alt yapıda her sene biraz daha bize layık işler yapılmaya başlanıyor.


Futbol takımımızın altyapısındaki başarılar da taraftarın beklentisini arttırıyor. Basketbol takımımızdan da aynı beklentiler var futboldaki gibi. Kulübümüz bu beklentileri karşılayabilecek mi?

Bu beklentide olmalarını kesinlikle yadırgamıyorum. Ben de bu beklentinin içerisindeyim. Galatasaray Kulübü'nün en son gençler Türkiye Şampiyonu olduğu takımı Koray Abi ve ben birlikte çalıştırıyorduk. 68-69-70 jenerasyonunu yani. Ondan sonra bildiğim kadarıyla bir tek 81 jenerasyonunda bir türkiye üçüncülüğü var. Onun dışında uzun seneler Türkiye Şampiyonası'na bile gidilememeler var. Burada kimseyi yargılamak adına söylemiyorum ama bu böyle olmamak zorunda doğal olarak. Futbolda bütün bu altyapı yatırımlarının nasıl sonucu alınıyorsa basketbolda da alınması gerekiyor. Yalnız futbolda 11 kişinin içine bir tane 18 yaşındaki genci atabiliyorsunuz ama basketbolda 5 kişinin arasına birini atmak çok kolay birşey değil. Onun üst performansta bir oyuncu olması gerekiyor. İşte demin söylediğim gibi 2-3 sene önce başlatılan bu yatırımlarla, bizim de ön ayak olmamızla Galatasaray'da olması gereken şey mutlaka yapılacaktır. Türk basketbolunda şu anda bizlerin emeği geçen pek çok oyuncu oynuyor. Dolayısıyla bununla nasıl gurur duyuyorsak Galatasaray Kulübü'nden de bu oyuncuların ileride bizim A takımımızda yada başka A takımlarda oynaması bizi mutlu edecektir. Yani ben de kesinlikle altyapıya önem veren bir antrenörüm. Mutlaka bunun için çalışmalar yapacağız.

Tabi istikrarsızlık da etkiliyor altyapıyı değil mi?

Yani söylediğim gibi bir altyapı planlaması zaten çok kolay birşey değil. Size şöyle söyleyeyim her jenerasyondan bir oyuncuyu Türkiye Basketbol Ligleri'ne kazandırabiliyorsanız, yani bu Galatasaray'da oynayamayabilir ama atıyorum başka bir takımda oynayabilir, bu bile bence çok büyük bir başarıdır. Bir anda altyapıdan bir jenerasyondan üç oyuncuyu çıkarmak, oynatabilmek çok kolay şeyler değil. Çok da gerçekçi şeyler değil. Yani geçmişe dönüp bakın her jenerasyondan bir oyuncu bile çıkarabilen kulüpler müthiş başarılı kulüplerdir. Söylediğinizin de etkisi var tabi. Her dakika bir takım değişiklikler olursa politikalar değişiyor tabiki.

Biraz da sizinle ilgili sorulara geçelim. Bayan takımından erkek takımına geçmeniz bir hayli tartışıldı. Bu süreçte ne gibi gelişmeler yaşandı? Siz bayan takımı için transferleri de yapmıştınız, bu gelişme sizi zor durumda bıraktı mı?

Benim bu sene antrenörlükteki 25. senem. 92 yılından beri 17 senedir birinci lig seviyesinde antrenörlük yapıyorum ve bütün kariyerimi erkeklerle yaptım. Ben zaten bayan takımıyla sadece üç ay beraber oldum. Dolayısıyla oradan buraya geçmek benim için çok büyük bir problem olmadı. Sizin söylediğinize katılıyorum. Ben bayanlarda sezonu bitirince oturup bayanlar adına kimler bu takıma daha faydalı olurun arayışları içerisindeydim. Bitirmiş olduğumuz bir oyuncu yoktu ama. Yani Yelena olsun Nilay olsun bütün bunlar zaten o sırada anlaşma aşamasına geldiğimiz oyunculardı ama bitirdiğimiz oyuncular değildi. Benden sonra gelen Zafer Kalaycıoğlu da zaten bunların Avrupa'nın alınabilecek oyuncuları olduğunun farkındaydı. Dolayısıyla o da bu transferleri okeyledi ve onun da okeyiyle oldu transferler. İşte Seimone'un sakatlığından dolayı Jia Perkins'in transferi yapıldı. Dolayısıyla hani o takım benim mantığıma uyan takımdan çok, en iyi Galatasaray nasıl yaratılırın takımı oldu zaten. Eurocup'ı kazandıktan sonra Euroleague'de de başarı elde etmek adına, Türkiye'de şampiyon olmak adına zaten oluşturulabilecek en iyi kadroyu oluşturmak için çabalar sarfettik. Yani Türk oyuncu bazında alınabilecek en iyi Türk oyuncuları aldık yada zaten bizde varolanlar en iyi Türk oyunculardı. Yabancı oyuncular da dediğim gibi alınabilecek en iyi oyunculardı. Böyle bir transfer politikası gerçekleştirdik. Ama erkeklere geçiş takvimi de çok geç olmadığı için yani Haziran'ın hemen başında gerçekleştiği için zorluk yaşamadık. Kısacaso erkeklerde yeteri kadar inceleme, etüt etme ve doğru takımı kurmak için zamanımız oldu.

Kariyerinizde hep düşük seviyede takımlarda çalıştığınız ve Galatasaray'da zorlanacağınız yönünde eleştiriler de var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Ben 26 yaşında head coach oldum. Herkesin düşer dediği sezonlar Play-Off'lara girdim. Daha sonra Tofaş'la çok önemli bir üç sene geçirdim. Asistan koç olarak geçirdim ama Koraç Kupası'nın finalini oynadığımız senelerde orada son derece aktif bir roldeydim. Onun dışında elimizdeki bütçelere göre kurulan takımlarda herkesin çok çok başarılı gördüğü sezonlar elde ettik. Örneğin Oyak Renault ile ikinci ligden geldiğimiz ilk sezonda 850 bin dolarlık bir bütçeyle ligi dördüncü sırada bitirdik. Yarı finalde Efes Pilsen'e son topta elendik. 650 bin dolarlık bir bütçeyle Darüşşafaka'da altıncı olduk. Yani bence bütün bunlar çok önemli kriterler. Evet şu ana kadar 10 milyon dolarlık 15 milyon dolarlık bir takımda çalışma şansım olmadı ama öbür taraflarda çalışmak daha da zor. Yani düşük bütçeli takımlarla, biraz daha düşük profilli oyuncularla çalışıp onları yükseltebilmek, onları başarılı adledebilmek, takım olarak da kazanabilmek bence çok önemli birşey. Galatasaray da bana yabancı olan bir yer değil zaten. Benim içinden yetiştiğim, liseden yetiştiğim bir kurum. Yani buradaki herkesle hayatım boyunca, belirli dönemlerde ilişkilerimin olduğu bir camia. Kendi camiam en azından. Gerçek anlamda Galatasaray'ın içinden gelmiş bir insanım. Dolayısıyla benim için hiçbir zorluk olacağını tahmin etmiyorum.

Rakiplerimize baktığınızda onları ve bizi nerede görüyorsunuz?

Hazırlık periyodu zaten çok yeni başladı. Biz ilk maçımızı yaptık. Genellikle takımlar yeni yeni maç yapmaya başlıyorlar. Dolayısıyla inceleme şansımız olmadı doğal olarak ama önümüzdeki 1 ay zaten bütün takımların turnuvalar oynayacakları, özel maçlar oynayacakları zaman. Burada önce kendi takımımızın en üst noktaya çıkması için sonra da rakipleri inceleyip ligde onları yenebilmek için bir takım çalışmalar yapacağız tabiki. Söylediğim gibi ben şu anda hiçbir derece telaffuz etmiyorum. Sadece ve sadece şunun sözünü veriyorum. Tüm Galatasaray taraftarı sahada gurur duyacakları, onları memnun edecek bir mücadele ortaya koyan, Galatasaray'a yakışır bir takım göreceklerdir. Zaten bunu ortaya çıkarttığımız zaman elde edilebilecek en iyi dereceyi elde edeceğiz. Biz elimizdeki kadrodan, ki çok güvendiğimiz bir kadro, öok memnunuz. Buradan öncelikle en mücadeleci ve en iyi takımı yaratmaya çalışacağız. Bu takımı yarattığımız zaman benden çok iddialı sözler mutlaka duyacaksınız ama şu anda bizim konsantrasyonumuz bu takımı yaratabilmek adına. Çünkü bu takımı yaratmadan hedef ve başarı sözü vermenin çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum. İleride o sözler kendiliğinden söylenecek mutlaka. Seyirciler bizi o noktaya itecekler. Ama söylediğim gibi benim verdiğim söz herkesin gurur duyacağı, oyuncuların Galatasaray formasını taşımasından tüm seyircilerin memnun olacağı bir ekip yaratabilmek. Zaten bunu yarattığınız zaman başarı kendiliğinden gelecek.

Avrupa Şampiyonası ve Milli Takım hakkındaki düşüncelerinizi de alabilir miyiz?

Milli takım hepimizin takımı. Orada en iyi derece elde etmelerini, oradan madalyayla dönmelerini bekliyoruz. Kişisel olarak ben Dünya Şampiyonası'ndan önce oranın bir prova olduğunu değil tam tersine orada derece elde etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bizim takımın bunu sağlayacak potansiyelde olduğunu düşünüyorum ama turnuvalar sürprizlere açık, iniş çıkışlara gebe olan organizasyonlardır. Bir öngörüyle orada olmanın çok doğru olmadığını düşünüyorum bu yüzden. Maç maç hareket etmek lazım. Ama genel anlamdaki bir beklentimiz tabiki ilk beşin içerinde, ilk dördün içerisinde yer alması milli takımımızın. Bunu da sağlayabilirler.

Şampiyon olduktan sonra Cem Akdağ'a teşekkür etmediğiniz yönünde de eleştiriler var.


Bunları kim söylüyorsa herhalde benim final maçının son düdüğünden sonraki röportajımdan, yani televizyona verdiğim canlı röportajdan itibaren, kupayla ilgili yaptığım bütün yorumları dinlemediğini düşünüyorum. Çünkü ben her türlü organizasyonda bu kupanın alınmasında emeği geçen herkese başlığı altında bu takımı kuran Cem Akdağ'a, Cem Akdağ'ın yokluğunda bu takımı özellikle defans anlamında bir noktaya getiren Hakan Acer'e ve emeği geçen herkese, idari ve teknik anlamdaki herkese defalarca teşekkür ettim. Televizyon programlarında bunu söyledim. Ben bir takım etik değerlere çok önem veren bir insanım. Cem Abi gibi benim antrenörlüğümü yapmış bir insana bu saygısızlığı yapacak bir insan değilim. Defalarca her türlü programda bunu söyledim. Bunu kimsenin bilmesi gerekmiyor ama Cem Abiye özel olarak da iletişim kurarak teşekkür ettim. Burada haksızlık yapılmasın lütfen.

Forumu takip ediyor musunuz peki Hocam? Özellikle forumumuzda bir memnuniyetsizlik ve olumsuzluk hakim. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Şu aralar kafamızı kaldıramıyoruz. Ama bu tarz kulüplerde bir takım kritikler olması gerekiyor zaten. 100 kişilik 200 kişilik bir grup değil Galatasaray taraftarı. Milyonlarca insandan bahsediyorsunuz. Yüzlerce değişik fikir türemekte yani. Sizin aldığınız bir oyuncuya karşılık insanların başka oyuncuyu istemesi, foruma yazması, eleştiri yapması çok normal birşey. Sonuçta spor yapıyoruz ve bu bir oyun ama herşeyi yapabildiğimiz bir oyun. Benim için doktorluğu bırakacağım kadar önemli bir iş basketbol. Yükümlülüklerinizi yerine getirmeniz gerekiyor öncelikle sonra başarılı olmanız gerekiyor. Ben Galatasaray seyircini biliyorum. Bir elini kaldırmayıp oynayan bir oyuncu yerine sonuna kadar mücadele edip de daha alt seviyede olan oyuncularla oynamayı istediklerini de biliyorum. Yani herkesi mutlu edemiyorsunuz. Biz derece anlamında, sahada mücadele anlamında, çalışma anlamında, bir takım ruhu yaratmak anlamında problemsiz oyuncularla çalışmayı tercih ediyoruz. Çok da başarılı olacağımıza inanıyoruz kesinlikle. Tek bir isteğimiz var. Olumsuz olmamak lazım. Bir insan fikrini söyleyebilir ama birine kötü demek için beklemek gerekiyor. Yani bütçe lafı etmek istemiyorum ama elimizdeki oyuncuların alınabilecek en doğru oyuncular olduğuna inanıyorum. Şunu da belirteyim Galatasaray iddianın, hedefin bitmediği bir yerdir. Taraftarın çok umrunda değil belki bütçenin düşüp düşmemesi ama. Bu mutlaka kırılacaktır. Ortaya konan basketbolla ilgili birşey yani. Şimdi biri 20 milyon dolar ortaya koyuyorsa, ben atalım 4 milyon dolar ortaya koyup şampiyon olacağım diye ortaya atılırsam bu Don Kişot'luk olur. Ama iyi bir takım yaratacağız. Bunun sonunda gidilebilecek en üst noktalara gitmek bence daha önemli. Burada Galataaray seyircisinin tavrı önemli olan. Galatasaray Kulübü istemez miydi 20 milyon dolarlık bir takım yaratılsın diye ama bu kulübün gelirleriyle de ilgili olan birşey. Belki hepimiz tarafından desteklenmesi gereken birşey.

Son olarak taraftarımıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Onların bizi desteklemesine çok fazla ihtiyacımız var. Ben geçen sene bunu çok yakından yaşadım. Yani bayan takımıyla herkesin imkansız dediği, Rusya'da 14 sayıyla kaybedilmiş bir maçı bizim kararlılığımız ve seyircinin de desteğiyle bizi itmesiyle burada 23 sayıyla kazandık. Herkesin imkansız dediği 12 sayıyla kaybettiğimiz bir final maçında, hayatım boyunca unutmayacağım bir gecede yine bizim inancımız ve seyircimizin desteğiyle kupa kazanıldı. Ben buna çok net şahit oldum geçen sene. Bu sene de söylediğim gibi insanlar ne derse desinler, biz iyi bir takım olacağımıza, çok iyi mücadele edeceğimize eminiz. Bu takımı yaratmaya çalışıyoruz zaten. Burada seyircimizin de bize inanarak bizi desteklemesi lazım. Mutlaka kötü günümüz iyi günümüz olacaktır. Ama bu takıma sabredilmesi yada erken karar verilmesi gibi birşey kesinlikle söylemiyorum. Burada önemli olan şey şu ki, bu oyuncuların bize en iyi dereceyi getirmek için desteklenmeye ihtiyaçları var. Galatasaray seyircisi de bunu defalarca kez ispat etmiştir zaten. Bizi ilk anda itibaren desteklemelerini istiyoruz. Yani şu hazırlık maçlarında bile Türkiye'de ilk defa oynayacak olan yabancılara, Galatasaray formasını ilk defa giyecek Türk oyunculara bile Galatasaray seyircisinin ne olduğunu göstermemiz lazım. İlginin, onlara olan sevginin, onlara olan beklentinin ne olacağını göstermeleri lazım. Ben bu 15'indeki hazırlık turnuvasında bile seyircimizi arkamızda görmek istiyorum. Tabi dolu olmayacaktır salon ama böyle bir hazırlık turnuvasında bile seyircimizin bizle olduğunu bilmek, bizi o hedeflediğimiz noktalara götürmek için itici bir güç olacaktır.

Kerem Seçer & Arda Öztürk
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
GSbasket.Org

8 Eylül 2009 Salı

Tarihi Nasıl Kaçırdık?: Adana Demir-Livorno

Yazıyla ilgili bilgi alt taraftadır, futbol yazmak gibi bir amaç taşımıyoruz.

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.

Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.

NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.

NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.

Daniel Santiago Efes Pilsen'de

Vışş!!

7 Eylül 2009 Pazartesi

Dedikodulara Son


Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nda transfer dedikoduları gerçeği yansıtmıyormuş. Öne çıkan Kaspars Kambala ve Ermal Kurtoğlu isimleri şu an için gerçeği yansıtmıyormuş.

6 Eylül 2009 Pazar

Avrupa Basketbol Şampiyonası Değerlendirmeleri{D Grubu}




Polonya'da yapılacak Avrupa Basketbol Şampiyonası'na artık saatler kaldı. Her şampiyonanın kendine özgü gelişmesi olur. Bana yılların öğrettiği bu tecrübeye dayanarak, iddialı tahminlerden kaçınarak özellikle takımımız hakkında yorumlarımın yanı sıra olma ihtimali gözüken negatif ve pozitif olasılıklara eğilmeye çalışacağım.

Otoriteler ilk günkü Litvanya maçının önemli olduğuna değiniyor. Tabii ki turnuvaya iyi başlamak çok önemli ama unutmayalım ki bu tür organizasyonlarda her maç önemli. Turnuvanın 3. günü bir bakıyorsunuz ki ilk günkü göstergeler tersyüz olmuş lider takım son gün eve gitmeme maçı oynuyor. Bu nedenle son gün oynayacağımız maç ev sahibi Polonya'ya karşı. Bu ne demek oluyor? Takım havasını beklenmedik bir Bulgaristan yenilgisinden sonra mutlaka ayakta tutma zorunluluğumuz var. Dilerim böyle bir şey olmaz ve ilk 2 günde işi bitiririz.

Gruptan kesinlikle çıkmamız gerekiyor. 2. turda C Grubu'ndan gelecek İspanya, Slovenya ve Sırbistan'dan iki maç kazanmamız gerekiyor. Nedense Polonya'nın bunlardan birini ev sahibi olarak yeneceğini düşünüyorum. Eğer grupta da bizi yenmişlerse, ilk 8'e girme işimiz averajlara kalır. İşte bu nedenle grubun son maçının önemini ısrarla vurguluyorum.

Takıma gelince; Kerem Gönlüm'ün olmaması bir dezavantaj ama Ersan fazla süre alarak 4 numara eksiğimizi giderebilir, fakat bu durumda da ortaya başka bir soru çıkar. Nereye kadar? Çünkü Avrupa Şampiyonası'nda oyuncu, enerjisini ekonomik kullanmaz ve son günlere fiziksel yorgunlukla girerse, skorer sıkıntısı çekeriz. Evet skorer oyuncu konusunda sıkıntımız var, hazırlık maçlarında da gördük, takımların kalibresi arttığında ve savunmalar sertleştiğinde ciddi şekilde skor üreten oyunculara da ihtiyaç oluyor.

Milli Takımımız'da hücumda mükemmel bir set organizasyonu göze çarpmıyor, kötü değil ama çok iyi de değil. Takım karakteri için çok hızlı ve fast break'çi de diyemeyiz.

Peki geriye ne kalıyor? Tabii ki savunma...

Bu takım Japonya'da çok sert savunma yaptı ve maçı son saniyesine kadar bırakmadan oynayarak karşılığını aldı.

Eğer bu işi tekrarlarlarsa başarılı olurlar.

Sonuç olarak bu şampiyonadaki derecemiz yapacağımız savunmayla belirlenecektir. Çünkü hem eksiğiz, hem skorer oyuncumuz sınırlı, hem kötü olmayan ama ideal de olmayan bir yarı saha hücumumuz var. Ayrıca hızlı hücum özelliğimiz sivrilmemiş. Bu durumda mecburen tek yapmamız gereken şey, tıpkı Japonya'daki gibi takım atmosferini üst düzeyde tutup ölümüne savunma yapmak.

Oyuncular, Hırvat ve Almanya yenilgilerini de iyi irdeler ve sertleşmedikçe maç kazanılamayacağına ikna olurlarsa o yenilgilerin de takıma dezavantaj değil avantaj getireceğini düşünüyorum.

LİTVANYA'NIN BEYİN TAKIMI YOK

Öncelikle Litvanya'nın Kaukenas, Siskauskas, Jasikevicius ve Macijauskas olmadan bu şampiyonaya gelmesini müjde olarak niteleyelim ve onları Japonya 2006'da yendiğimizi hatırlatalım. Ama yine de bunlar Litvanya'nın madalya için geldiğini değiştirmeye yetmez. Litvanya takımının amacı madalya ve hazırlık maçlarında olumlu sinyaller verdiler.

Kişisel görüşüm, eksik kadro ile gelen Litvanya en önemli sorunu, kısa oyuncularıyla yaşıyor. Avrupa Şampiyonası'na gelemeyen 4 oyuncu da Litvanya ve Avrupa'nın iyi kısaları. Kısacası beyin takımı. Peki yerlerine kim var? Orijinal pozisyonu 2 numara olan ama oyun kurucu pozisyonunda oynayabilen Delininkaitis, diğer isimler gibi Avrupa basketbolunda ağırlığı olmayan Mazuits ve genç Kalnietis.

Litvanya takımı tabii ki bu oyuncular yok diye her topu rakibe kaptırmayacaktır ancak iş madalyaya gelince kısaların performansı sonucu belirleyecek. Bir başka unutmamamız gereken faktör de basketbol ekolleri. Sahada kim olursa olsun ekolleri bu dezavantajı minimize edecektir.

Litvanya'nın uzunları çok iyi; Petravicius, Javtokas sıkı 5 numaralar. Lavrinovic kardeşler ve Jankunas, Avrupa'nın sayılı şutör 4 numaraları. Buralarda sıkıntı olmadığı gibi fazlalıkları bile var. Hem skor üretip hem de maça savunmada sertlik getirecekler.

Kleiza, NBA hastalığına tutulmadan takıma monte olursa hem skor hem de oyun sertliğini sahaya taşıyabilir.

Sonuç olarak Litvanya'nın tüm dezavantajlarına rağmen grubun ve şampiyonanın en önemli aktörlerinden biri olduğu düşüncesindeyim.

BULGARLAR ÇOK BAŞ AĞRITABİLİR

Bulgarların, Avrupa Şampiyonası'na alınlarının teriyle katıldığını hatırlatmak isterim. Tabii ki 2005 Avrupa Şampiyonası'nda zar zor kazandığımız maçı da unutmayalım. Bulgaristan, dövüşen ve teslim olmayan bir takım. Pini Gerson'un takımın başında olduğunu da ilave edelim. Ama tüm bu pozitif girişe rağmen, Bulgaristan kağıt üzerinde grubumuzun 4.lüğe en kuvvetli adayı. Eğer bir kaza olur da yenilirsek maalesef bunun adı başarısızlık olur.

Jaaber, Müslüman bir basketbolcu ve oruç nedeniyle takımda yer alamayacak. Yerine Andre Owens veya EJ Rowland çağrılacak.

Bulgarların önemli oyuncusu tabii ki Todor Stoykov. Eğer formda olursa takıma skor olarak katkı verecek. Ülkemizde de oynayan ve şu anda İspanya Ligi'nde forma giyen Flip Videnov, Bulgar takımının en donanımlı oyuncusu. İkiz İvanov'lar ise Bulgaristan basketbolunun çok önemli uzunları, bu şampiyona bence onların kapasitelerinin sınırını belirleyecek.

Yukarıda saydığım bu 4'lü ve kontenjandan gelecek Amerikalı yani bu 5'li, turnuvayı üst seviyede oynarlarsa bu grupta herkese kafa tutabilirler.

EV SAHİBİ POLONYA TURU GEÇER

Polonya'nın ev sahibi avantajını kullanmak isteyeceğini hemen belirtelim. Ayrıca son yıllarda büyük bir atak içerisinde olduklarını ve Polonya liginin yavaş yavaş da olsa Avrupa'da ismini duyurmaya başladığını ilave edelim. Koç Muli Katzurin, iyi ve tecrübeli bir teknik adam, o da mutlaka takıma bir katkı verecektir.

En önemli silahları kendi seyircileri önünde yapacakları sert savunma olacak. İlk maçta Bulgarlar bir anda şokla karşılaşabilirler. Gruptaki tüm takımlar bu sertlikten nasibini alacak gibi gözüküyor.

En önemli skorerleri David Logan olursa şaşırmayalım ancak bu skorer kimliğini takım düzeni içinde bulursa onlara avantaj sağlar.

Orlando'lu Gortrat ve Maccabi'li Lampe, birçok takımı kıskandıracak ve birbirini tamamlayan uzun ikili. En güçlü oldukları pozisyonları pota altı. İhtiyar delikanlı, Adam Wojcik, takımın direncini ve bütünlüğünü muhtemel mağlubiyetlerden sonra sağlamaya çalışacak.

Sonuç olarak böyle bir şampiyonada maça ağırlığını koyacak Logan'dan sonra 2. ve 3. kısalarını maçlarda yakalarlarsa, bir üst tura geçme ihtimalleri yüksek olacaktır.
Çetin Yılmaz- Zaman

5 Eylül 2009 Cumartesi

Selçuk'ta Yeni Yönetim


Yeni yönetim Ali Arıkoğlu, Bülent Kaftanoğlu, Mehmet Demir, H. İbrahim Kafaoğlu, Mustafa Azman, Faruk Güraksu, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kamanlı ve Uğur Özteke'den oluşmuş. Genel Kurulda Denetim Kuruluna Doç. Dr. Özgür İnan, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Koçak ve Yrd. Doç. Dr. Zekeriya Mızrak seçilirken Onur Kurulu da Prof. Dr. Dinçer Bedük, Prof. Dr. Yusuf Doğruer, Doç. Dr. İbrahim Arslan, Işın Suvarıklı ve Zeki Çimen'den oluşmuş.

Hayırlı olsun.

Umut Tacirliği


Bu yazı Kemal Erdem Hamamcıoğlu tarafından kaleme alınmıştır.


Türkiye ilginç bir ülke birinin ak dediğine diğerinin aynı oranda kara dediği insanların oluşturduğu bir resim sanki. Eurobasket öncesi de olaylar bu şekilde cereyan ediyor.

Biz, ''Milli'' duyguları yok olmaya yüz tutan bir milletiz. Bunu kimse inkar etmesin ediyorsa bile vicdan muhasebesini içinde yapsın ve kendine dürüst olsun. Futbol ya da basketbol fark etmiyor bu ülkenin her alanında kamplaşmalar vardır. Fenerlisi, G.Saraylısı ve Beşiktaşlısı artık önce kendi takımını ve oyuncusunu düşünüyor sonra Milli Takım geliyor hatta çoğu Milli Takımı desteklemiyor bile futbolda çünkü kimlikler kulüpselleşmiş. Hadi o futbolun sorunu olsun basketbolda durum çok mu farklı ? Hayır değil basketbolda durum aynı. Çıkarlar üzerinden yorumlar-yazılar yazılıyor.

Adı bende saklı bir yazar düne kadar BBL'de takım çalıştıramadığı için ve kendisine iş bulamadığı için başta Federasyon Başkanı olmak üzere Tanjevic'e kadar giydiriyordu. Aylar önce birden değişiverdi. ''Ulan ne oluyor..'' demeye kalmadan aslını öğrendik ki bir şekilde ekmek kapısını buluvermiş. Şimdi böyle bir durumda yazar ya da yorumcunun hangi yazısına hangi yorumuna güveneceksin arkadaş ? 1 yıl önce kara dediğine 1 yıl sonra ak demeye başlıyorsa bu çark böyle işliyorsa kaç arpa boyu yol alabilirsin ?

İhsan Bayülken'le bir röportaj yapmıştık ki dürüstlüğü ve adamlığı tartışılmayacak biridir. Hoca, Aydın Örs'ün ve Murat Özyer'in FB ve GS'da yediği haksız muameleyle ilgili olarak ''Bunu oyunun kuralı olarak kabul ederek antrenörlük yapmaya çalışmak gerekir.''diyor, kendiside Beşiktaş'ta yaşamıştı aynı şeyleri. Hocam şimdi düşünüyorum da oyunu kuralını göre oynamak yerine oyunun kurallarını değiştirmek lazım. Sen Aydın Örs gibi bir değeri harcayıp Tanjevic'i baştacı yaparsan belini doğrultamazsın ki doğrultamıyorsun da. Fanatik ve Milliyet yazarı Ümit Avcı köşesinde o kadar anlamlı mesajlar veriyor ki ve o kadar içi dolu şeyler yazıyor ki kimsenin pek işine gelmiyor bu yazılar çünkü Ümit Avcı, doğru bildiğini okuyor, şakşakcılık yapmıyor.

Eurbasket 2009'da ne yaparız ? Herkes bir şeyler yazıyor herkes umut tacirliği yapıyor. Ya bizim gözümüz göz değil ya da kalemlerimizi satılığa çıkarmadık. Buraya yazıyorum yaratılan hava bu takım çeyrek final yaparsa başarılıdır havasıdır. Hayır kardeşim bu takım en az final oynamalıdır gerisi hikayedir. Takımın hazırlık dönemlerinde yaptığı maçlar ölçü değildir ancak Tanjevic'i iyi biliyoruz hazırlık maçlarındaki rotasyonunu ciddi sınavlarımızda da yapmaya kalkacak işte o zaman eyvah ki ne eyvah. Koca Sovyetler yıkıldı Hocanın felsefesi yıkılmadı. 20 yıl öncesinde yaşıyor hala ve bunu görenler bilenler bunları dile getirmek yerine gaz veriyorlar akıllarınca iyilik ! yapıyorlar. Görünen köy kılavuz istemez Tanjevic bu kafa ve bu rotasyonuyla iyi giden arabanın tekerliğine çomak sokmaktan öteye gidemez. Sihirli bir değnek dokunur da Tanjevic bu hastalığından vazgeçerse bu potansiyelli kadro güzel işler yapar aksi durumda bugün şakşak yapanlar yarın arkadan teneke çalar. Bu kafayla hoca başarılı olursa bu yazı da bana kapak olur ..

Kemal Erdem Hamamcıoğlu-NBATURKA

Avrupa Basketbol Şampiyonası Değerlendirmeleri{C Grubu}




Avrupa Basketbol Şampiyonası'na birkaç gün kala, artık takımlar Polonya'daki maçları oynayacakları şehirlere doğru yola çıktı. Gelin biz de Varşova'ya kadar uzanıp, şampiyonanın ikinci bölümünde Milli Takım'ımıza rakip olacak takımların çıkacağı, bu turnuvanın en zor grubunda mücadele edecek takımlara bir göz atalım.

İSPANYA BU KEZ 'SARI İSTİYOR

Dünya şampiyonluğunu kazandıktan sonra Olimpiyatlarda gümüşe uzanan İspanyollar, son beş senede Avrupa şampiyonalarında dört kez madalya almayı başarsalar da rengi hiç sarı olmadı. Belki de bu altın hırsı, bu yaz milli takımdan affını isteyip dinlenmeyi planlayan Paul Gasol'u Polonya'ya götürüyor. NBA play off finallerinin sonunda şampiyonluk yüzüğünü parmağına takan ve bunun için de 104 maç oynayan (18,6 sayı - 9,2 ribaund ortalama) Gasol, ülkesinin başarısı için Polonya'da! Bana göre Pau Gasol'u 2009 Avrupa Şampiyonası'na JR Holden getiriyor...Nasıl mı? 2007 Eylül'ünde Madrid'de İspanya ile Rusya arasında oynanan finalin son 2,8 saniyesindeki sayısı ile altını İspanyolların boynundan alarak...

Paul Gasol'un liderliğindeki İspanya Milli Takımı'nın yapısına baktığımızda, NBA'den Rudy Fernandez ve Marc Gasol, Euroleague yıldızı Juan Carlos Navarro, Felipe Reyes ve Jorge Garbajosa gibi dev oyuncuları görüyoruz. Yine tabii ki Juventut'taki etkili performansıyla 3,5 milyon Euro'ya Barcelona ile 6 senelik anlaşma yapıp İspanya basketbol tarihinde bir ilke imza atan 18'lik Ricky Rubio'yu da yabana atmamak gerek. Carlos Cabezas, Alex Mumbru, Berni Rodriguez, Raul Lopez ve Victor Claver ise yine kaliteli ve tecrübeli oyuncular. Bu arada bu isimlerin arasında görmeye alıştığımız iki isim Polonya'da olmayacak: Jose Manuel Calderon ve Carlos Jimenez. Bu kadrodaki P. Gasol ve R. Fernandez'in sakatlıktan nasıl dönecekleri takım performansını da belirleyecektir. Ayrıca son hazırlık maçında eksik İspanya'nın, Litvanya'ya 94-72 skorla yenilmesi şampiyona öncesi hem İspanya'ya hem de Türkiye'ye gereken önlemleri almaları konusunda iyi bir mesaj olacaktır.

Senelerce İspanya Basketbol Ligi'nde (ACB) çalışmış olan tecrübeli koç Sergio Scariolo yeni takımı ile İspanyol basketboluna özlenen madalyayı kazandırmaya çalışacak. Benim turnuvadaki favorim olan İspanya etkili basketbolu ile yine şampiyonaya damga vuracaktır.

SLOVENYA SÜRPRİZ YAPABİLİR

Avrupa basketboluna, yetiştirdiği oyuncularla damga vuran ama derece olarak hep beklentilerin altında kalan Slovenya, 2005'te en iyi derecesini elde ederek 2006 Dünya Şampiyonası'na gitmeye hak kazanmıştı. Tecrübeli oyuncuları ve genç yetenekleriyle grubun ikinciliğini alıp turnuvada sürpriz yapabilirler.

Oyunculuğunda Yugoslavya ile Avrupa şampiyonluğu kazanmış, şimdi ise Sloven Milli Takımı koçluğunu yapan Jure Zdovc'u ve takımının başarısını etkileyecek 3 etken var: Takım kimyası, savunma ve önemli oyuncuların eksiklikleri. Sani Becirovic, Beno Udrih ve Nesterovic'in yokluğunda, sakatlığı uzun süren Smodis'in de durumu henüz netleşmedi. Bunun yanında genelde zor anlarda beraber hareket edememeleri ve bu gibi zor turnuvalarda ortaya çıkan "savunmada devamlılık" konuları diğer etkenler olacaktır. Polonya'daki takımlar içerisinde en uzun boy ortalamasına sahip olan Slovenya'da Türk basketbolseverlerin tanıdığı Efes Pilsen'in yeni oyuncusu Bostjan Nachbar ve Fenerbahçe Ülker'de oynamış Gasper Vidmar gibi oyuncular da var.

Son şampiyonadaki maç sonu şansları yanlarında olursa (2007'de İspanya'da Fransa ve İtalya'ya karşı 1 sayılık galibiyetler) ve aynı savunmayı yapıp (2007'de rakiplerini 63 sayı civarında tutmayı başarmışlardı) takım olarak inişli çıkışlı performans göstermezlerse Polonya 2009'un sürpriz takımı olurlar.

SIRBİSTAN YENİ JENERASYONUNA GÜVENİYOR

Tecrübeli koç Dusan Ivkovic 1985-1988 doğumlu oyuncuları bir araya getirdi. Milenko Tepic, Milos Teodosic, Stefan Markovic, Nemanja Bjelica, Uros Tripkovic, Ivan Paunic, Kosta Perovic, Novica Velickovic, Miroslav Raduljica, Milan Macvan'ın yanına iki 1983 doğumlu oyuncuyu Bojan Popovic, Nenad Krstic'i koyarak Polonya 2009'un kadrosunu oluşturdu. Kendi ülkelerindeki şampiyonada "Sırp rüya takımı" ile hüsran yaşadıktan sonra yeni bir jenerasyon oluşturmak için kolları sıvayan Sırbistan, bu şampiyonada favori takımların korkulu rüyası olacaktır. Onları yenmek isteyenlerin maçın sonuna kadar savaşmaları gerekecek. CSKA Moskova'da değişimi başlatan ama bir türlü mutlu sona ulaştıramayan kurt hoca Ivkovic için de bu jenerasyon "hâlâ ayaktayım" mesajı anlamı taşıyor.

Sırp takımının en büyük artıları; gençlik enerjisi, kendilerini Avrupa arenasında ispat etme hırsları, tabii ki yılmayan ve Perovic (2.17), Krstic (2.14), Raduljica (2.13) gibi uzun oyuncularla desteklenen saldırgan savunmaları olacak. Bu uzun maratona Varşova'dan başlayacak olan, 1943 doğumlu Ivkovic'in genç takımı son 8'e kalacaktır.

BÜYÜK BRİTANYA'NIN ŞANSI ÇOK AZ

Varşova grubunun en zayıf takımı olan Büyük Britanya'da bile Pops Mensah-Bonsu (Houston Rockets), Andy Betts, Robert Archibald ve Joel Freeland gibi NBA ve Euroleague'de oynayan oyuncuların olması, bu grupta çekişmeli maçların olacağının göstergesi. Koç Chris Finch'in en büyük şanssızlığı Pops Mensah-Bonsu'nun kadroya bu hafta katılması değil, böyle zorlu bir gruba düşmesi. İkinci tura çıkamazlar ama düşük konsantrasyonda yakaladıkları takıma zor anlar yaşatabilirler.

Murat Özyer-Zaman